14 Ocak 2015 Çarşamba

9. SINIFLARIN EVP KAPSAMINDAKİ KOMPOZİSYONLARI




ALİ SERDAR ÇEVLİK M

SORU: Özgürlüğe alışan kolay kolay köleliğe alışamaz . Bunu kitaptan örneklerle destekleyerek açıklayınız .

CEVAP: Özgürlük , herhangi bir kısıtlamaya , zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma herhangi bir şarta bağlı olmama durumu , serbestî . Özgür irade , bireysel özgürlük , adalet , kamu hakları , politik özgürlük , ifade özgürlüğü , ahlaki sorumluluk , özerklik , öz irade kavramlarını karşılayabilen genel bir anlama sahiptir . 

Kölelik ise birinin kendi rızası veya rızası olmadan başka birinin malı ve mülkü olmasıdır . Başka bir kişinin malı ve mülkü olan kişiye köle , memluk veya kul ; köle sahibine ise Mevla veya efendi denir . Bazı durumlarda uşak veya hizmetçi de köle anlamına gelebilir . Kadın köleye ise cariye denir .

Hikaye de Karanar ’ ın istediğince dışarılarda gezmesinden dolayı bir yere bağlı kalması çok zor olduğunu söylüyordu . Bu durumdan da çıkarılabileceği gibi bir insan veya varlık hayatı boyunca özgür bir şekilde gezmiş ise bir anda başka birinin malı ve mülkü olması gerçekten zordur ve buna alışması gerçekten uzun zaman alır . Bu yüzden ‘’Gün Olur Asra Bedel’’ romanındaki Karanarda da bu görülmüştür . 



ANIL ÇÜRÜK





Mankurt kavramını Manas Destanı’ndan alıp hafızalara kazıyan isim Cengiz Aytmatov’dur. Cengiz Aytmatov, özgürken savaş sebebiyle köle olmayı Gün Olur Asra Bedel romanında geçen ‘’Nayman Ana destanında’’ bir mankurtlaştırma hikâyesiyle anlatır.Özgür olan kişiler köleliğe alışamaz baş kaldırır kimse isyana engel olamaz.Bundan dolayı mankurtlaşmaya gidilmiştir.Köleyle mankurtu ayıran en önemli özellik budur .



Mankurtlaşma hikayesi özet olarak şudur: 



Türk boyları ile düşman kabile Juan-Juanlar arasında yapılan savaşta, Juan Juanlar, esir düşenlere özel bir işkence yöntemiyle geçmişini unutturup, deve çobanı yapıyorlar. 



Mankurtlaşma yöntemi ise şöyle: 



Esirlerin elleri kolları bağlanıp saçları usturayla kazınıyor. Kesilen devenin boyun derisi çıkarılıyor ve bu deriyi saçı kazınmış esirlerin kafasına geçiriyorlar. Başları sağa-sola oynamasın diye boyunlarına da tahta kalıp geçirip doğru çöle salıyorlar. Çığlıkları duyulmasın diye de elleri-ayakları bağlanıyor. 



Kızgın güneş altında büzülen deri başı mengene gibi öyle sıkıştırıyor ki, esirin çıkmaya başlayan saçları dönüp yeniden başa batıyor. Beyin, bu basınç altında değişime uğruyor. Kızgın çölde aç-susuz birkaç gün geçiren bu esirlerden birçoğu dayanamayıp ölüyor ve orada gömülüyor. Sağ kalıp belleğini yitirerek mankurt olanlarsa günlerce beslenip güçlendiriliyor ve yeterince güçlendikten sonra köle pazarına götürülüp satılıyor. 



“Mankurt” kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi, kısacası insan olduğunun bile farkında değildir. Benlik bilincini yitirdiği için efendisine iktisadi açıdan büyük avantajlar sağlar… 



Herhangi bir köle sahibi için en büyük tehlike, kölesinin başkaldırmasıdır. Her köle fırsat bulunca isyan eder; oysa mankurt köleler arasında kaçmayı, karşı koymayı, başkaldırmayı düşünmeyen, alışılmışın dışında tek varlıktır. Köpeklerin sahiplerini dinlemeleri gibi mankurt ta efendisinin sözünden dışarı çıkmaz.’’ (Gün Olur Asra Bedel, sf. 151) 



Tanımlarsak; mankurt, geçmişine dair ne varsa unutan, sadece bedensel fonksiyonları çalışan, efendisinin sözünden dışarı çıkmayan robotlaşmış insan. 



Mankurt hafızasını yitirdiği için köle pazarında hafızasını yitirmemiş diğer kölelerden çok daha iyi para ediyor. Çünkü hafızası yerinde olan köle geçmişini hatırlıyor bu sebeple kaçma ihtimali daima var. Mankurt, hafızası yerinde olmadığı için böyle bir teşebbüse meyletmiyor… 



Köleyle mankurtu birbirinden ayıran özellikler hafızaları ve düşünme yetileridir. 



BORA BAHADIR 





Mankurt kavramını Manas Destanı’ndan alıp hafızalara kazıyan isim Cengiz Aytmatov’dur. Cengiz Aytmatov, özgürken savaş sebebiyle köle olmayı Gün Olur Asra Bedel romanında geçen ‘’Nayman Ana destanında’’ bir mankurtlaştırma hikâyesiyle anlatır.Özgür olan kişiler köleliğe alışamaz baş kaldırır kimse isyana engel olamaz.Bundan dolayı mankurtlaşmaya gidilmiştir.Köleyle mankurtu ayıran en önemli özellik budur .



Mankurtlaşma hikayesi özet olarak şudur: 



Türk boyları ile düşman kabile Juan-Juanlar arasında yapılan savaşta, Juan Juanlar, esir düşenlere özel bir işkence yöntemiyle geçmişini unutturup, deve çobanı yapıyorlar. 



Mankurtlaşma yöntemi ise şöyle: 



Esirlerin elleri kolları bağlanıp saçları usturayla kazınıyor. Kesilen devenin boyun derisi çıkarılıyor ve bu deriyi saçı kazınmış esirlerin kafasına geçiriyorlar. Başları sağa-sola oynamasın diye boyunlarına da tahta kalıp geçirip doğru çöle salıyorlar. Çığlıkları duyulmasın diye de elleri-ayakları bağlanıyor. 



Kızgın güneş altında büzülen deri başı mengene gibi öyle sıkıştırıyor ki, esirin çıkmaya başlayan saçları dönüp yeniden başa batıyor. Beyin, bu basınç altında değişime uğruyor. Kızgın çölde aç-susuz birkaç gün geçiren bu esirlerden birçoğu dayanamayıp ölüyor ve orada gömülüyor. Sağ kalıp belleğini yitirerek mankurt olanlarsa günlerce beslenip güçlendiriliyor ve yeterince güçlendikten sonra köle pazarına götürülüp satılıyor. 



“Mankurt” kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi, kısacası insan olduğunun bile farkında değildir. Benlik bilincini yitirdiği için efendisine iktisadi açıdan büyük avantajlar sağlar… 



Herhangi bir köle sahibi için en büyük tehlike, kölesinin başkaldırmasıdır. Her köle fırsat bulunca isyan eder; oysa mankurt köleler arasında kaçmayı, karşı koymayı, başkaldırmayı düşünmeyen, alışılmışın dışında tek varlıktır. Köpeklerin sahiplerini dinlemeleri gibi mankurt ta efendisinin sözünden dışarı çıkmaz.’’ (Gün Olur Asra Bedel, sf. 151) 



Tanımlarsak; mankurt, geçmişine dair ne varsa unutan, sadece bedensel fonksiyonları çalışan, efendisinin sözünden dışarı çıkmayan robotlaşmış insan. 



Mankurt hafızasını yitirdiği için köle pazarında hafızasını yitirmemiş diğer kölelerden çok daha iyi para ediyor. Çünkü hafızası yerinde olan köle geçmişini hatırlıyor bu sebeple kaçma ihtimali daima var. Mankurt, hafızası yerinde olmadığı için böyle bir teşebbüse meyletmiyor… 



Köleyle mankurtu birbirinden ayıran özellikler hafızaları ve düşünme yetileridir. 




ÇAĞLAR DOĞAN 





Değerlendirme Yazısı 





Kitap: Gün Olur Asra Bedel 



Konu: Hür yaşamaya alışan köleliğe kolay kolay alışamaz. 







------------------------------------------------------------------- 



Hiçbir baskı ve zorlama olmadan özgürce düşünmek ve bu düşünceler doğrultusunda, başkalarının haklarını engellemeden, istediği gibi davranmak her insanın en doğal hakkıdır. Hür yaşamın insan için değeri büyüktür. Yüzyıllar boyunca özgürlük için yapılan savaşlar bunu kanıtlar. Kölelik insan doğasına aykırıdır. Hür yaşamış birisi köleliği kabullenmez, gerekirse ölümü bile göze alıp savaşır. Bir insanı köle yapmak bu nedenle çok zordur. Köle olarak yaşamayı kabullense bile ilk fırsatta ya kaçmayı ya da isyan çıkarmayı düşünür hep. Bunun nedeni köleliğin hür yaşamış birine ancak zorlanarak kabul ettirilebilecek, ama o kişi tarafından asla kabullenilemeyecek bir şey olmasıdır. 



“Gün Olur Asra Bedel” isimli kitapta bahsedilen “Juan-Juan” isimli topluluk esirlerini, çoğunun öleceğini bile bile mankurtlaştırmak istemişlerdir. Çünkü hür yaşamı bilen, özgürce düşünebilen bir insan hiçbir zaman tamamen itaatkâr olamaz ve onu yönetenler için tehlikelidir. Oysa mankurtlaştırılmış bir insan düşünme gücünden o kadar yoksundur ki karşı koymayı, hatta kaçmayı bile düşünemez. Düşünmeden itaat eder. Kitapta bahsedilen Nayman Ana’nın oğlu Coloman, mankurtlaştırıldıktan sonra hafızasını kaybettiği için annesini tanımamış ve emir verildiğinde düşünmeden annesini öldürmüştür. 



Hür doğmuş ve yaşamış bir insan, yıllarca köle olsa bile birgün özgürlüğüne kavuşma umudu ile yaşar. Ancak düşünce gücü elinden alınmış bir köle başka türlü bir yaşam düşünemeyeceği için tamamen itaatkârdır. 



Sabitcan gelecekte herkesin devlet tarafından biodalgalarla kontrol edileceğini söylediğinde kimse bunu kabullenmemiş, etrafındakiler büyük tepkiler vermişlerdir. Bu da hür yaşamaya alışmış bir topluluğun köleliği kolay kolay kabullenemeyeceğinin bir örneğidir. 




Çağlar Doğan 



9/A 



OZAN ARLIER 



'Hür yaşamaya alışan köleliğe kolay kolay alışamaz' 



Eğer bir insan hür yaşarsa, o insan köleliğe kolay kolay alışamaz. Çünkü daha önce özgürlüğün getirdiği zevkleri ve rahatlığı tatmıştır. Hür yaşamak uğruna kanların döküldüğü, toplumların yok olduğu bir hak,daha doğrusu kazanılmak istenen bir haktır. Türk milleti tarih boyunca bu söze birçok örnek vermiştir. Örneğin 40 yıl boyunca Çin hükümdarlığının emrinde yaşayan Türkler, bu 40 yıl boyunca birçok isyan çıkarmış ve sonunda bağımsız olarak 2. Göktürk(Köktürk) Devleti'ni kurmuştur. Yakın tarihe gelecek olursak 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı zamanında Türk Milleti hür yaşama hakkını kaybetmemek için birçok şehit vermiştir. 



'Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal!' 



Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı'nda kullandığı bu dizeye bakarak hür yaşamanın, hür olmanın ne büyük anlam ifade ettiğini anlayabiliriz. Mehmet Akif, bu dizeleri Türk İstiklal Savaşı başlarında milli bir ruh kazandırmak amacıyla yazmıştır. Burada vaat edilen, yani bayrağın ve milletin hakkı olduğu söylenen istiklal halka büyük bir milli ruh kazandırmıştır. Hür yaşamak bir amaçtır çünkü daha önce hür yaşamış olan Türk Milleti köleliğe, manda ve himayeye alışamaz. Atatürk de bunu bildiği için İstiklal Savaşı'ndan önce manda ve himayenin kesin olarak reddedilmesini savunmuştur. 



Eğer kitap içeriğinde bu söze örneklere gelecek olursak Sabitcan insanların ileride kontrol edilebileceğini söylediğinde herkes şaşırmıştır çünkü eğer öyle olursa bir insanın hür iradesini kullanamaması söz konusu olacaktır ve bu kitaptaki karakterlerin düşüncelerine göre mümkün değildir. 



Diğer örneğe değinecek olursak Juan-Juan'lar yakaladıkları insanları doğrudan köle yapmamaktadır. Bence bunun sebebi insanların daha önce hür olduğu için sonradan efendisine itirazsız bir şekilde itaat edemeyeceğidir. Juan-Juanlar kendi buldukları insanlık dışı işkence şekliyle kurbanların hafızasını silmektedir. Hafızası silinen kurban daha önce hür olduğunu hatırlayamaz, onun efendisinin her şeyi iyi bileceğini düşünür ve karşılıksız itaat eder. Belki bilinçaltında efendisinin ona iyi bir şeyler söylemesi onun hür olmasından daha iyidir çünkü o daha önce hür olmanın verdiği hazzı tatmamıştır, tatmışsa da unutmuştur 



Sonuca gelecek olursak bir insan hür olmanın verdiği hazzı, güzellikleri bilirse köleliğe alışamaz ve köle olamaz. 



ZEHRA GÜL 



KANADI KIRILMIŞ KUŞ NASIL UÇAR? 



Özgürlük sizin için ne ifade ediyor? Aldığım her nefes, attığım her adım, söylediğim, düşündüğüm bütün fikirler ve sözcükler, hissettiğim bütün duygular benim için özgürlüğü ifade ediyor. Aslında özgürlük, kişinin başkalarının kişisel hak alanlarına girmeden dilediğini yapabilmesidir. Düşündüğü, hissettiği gibi yaşabilmesidir. 



Korku toplumlarının birinde dünyaya gelmişsek ve sırf düşünemeyelim diye işkencelere maruz kalırsak nefes alan bir robottan farkımız kalmaz. Öyle bir toplumda yaşamış olsak hayat hiç de dışardan bakıldığı kadar kolay olmazdı sanırım. Okuduğum bir kitapta insanın kendi özgürlüğünü nasıl kaybettiğini detaylıca öğrenme fırsatı buldum. Gerçek olması ihtimali bile tüyler ürperticiydi. Bu bölümü anlatmak isterim. Gün Olur Asra Bedel'de geçmiş ile şu an, gerçekler ile destanlar iç içedir. Juan Juanlar, Sarı Özek bozkırında yaşayan Naymanlar’ın topraklarını istilâ eder. Tutsak aldıkları Nayman gençlerinin kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirirler. Güneş altında kurumaya ve daralmaya başlayan deri, esirlere korkunç acılar verir. Ayrıca çıkan saçlar deve derisine giremediğinden dönüp kurbanın kendi kafa derisine girer böylece tutsaklar hafızalarını kaybeder. Tutsaklar bu işkencenin sonunda ya ölürler ya da mankurtlaşırlar yani belleklerini ve bilinçlerini yitirirler. Juan Juanlar, tutsakların anılarını belleklerinden silmekle, insanlığın bilincini yok etmekle insanlık onurunu ayaklar altına almayı başarmış bir topluluktur. 



Mankurtlaşan tutsak artık efendisinden başkasını tanımaz. Ne anasını, ne babasını, ne de bir başka şeyi hatırlar. Ağzı var, dili yoktur artık; isyanı ve itaatsizliği hiç düşünmeyen tek varlıktır yeryüzünde… 



Kitapta bu mankurtlaşan bir genç de Nayman Ana’nın oğlu Colaman’dır. Nayman Ana bir gün söylenenlere kulak misafiri olmuş ve oğlunun yaşadığı ümidiyle devesi ile birlikte deve sürüsünün başında çobanlık yapan mankurtu aramaya gitmiştir. O, mankurtun ölüsü bulunamamış oğlu olmasını hem istiyor hem de istemekten korkuyordu. Sonunda o sürüyü bulmuş ve o sürünün başında duran makurtu da. Evet o imiş oğlu Colaman. Ona geçmişini, onun adını, babasını hatırlatmaya çalışmış ama mankurt hiçbir şey hatırlamıyormuş. Makurta yemek getiren Juan-Juanlar Nayman Ana’yı görmüş ama yakalayamamışlar. Mankurtun yanına geri geleceklerini bildikleri için mankurta o kadını görünce onu öldürmelerini istemişler. Colaman emre uyup annesini öldürmüş. Bunu okuduğumda hiçbir şey hissedemedim. İnsan annesini tanımaz mı, onu bir emre uyup gözünü kırpmadan nasıl öldürebilir? Ama o hiçbir şeyi hatırlamayan, bilmeyen nefes alan robottan farkı olmayan bir insandı. Geçmişini unutmak, köle olmak için o kadar acı çekmişti ki kim bunlara dayanabilirdi? Bundan dolayı hiçbir şey hissedemedim. 



Peki, özgürlüğün hayatımızdaki önemi bu kadar büyükse, özgürlük bir kuşun kanat çırpmasıysa kanatları kırılan bir kuş nasıl özgür olabilir ki? Kişilerin hak ve özgürlükleri elinden alınırsa birey kendi iradesiyle karar veremez hale gelir. İradesini kullanamayan zayıf kişilikler topluluğu olarak yaşamak hiçbir milletin ve kültürün kaderi olmamalıdır. Birey kendini korku toplumunun bir parçası olarak görüp düşüncelerinden bile uzaklaşmaya çalışırken yeni bir nesile nasıl faydalı olabilir? Kişisel gelişim ve gerçek bir özgürlük, huzurlu toplumların en önemli şartı olmalıdır. Bana göre sağlıklı bireyler ancak bu şekilde yetişebilir. 





ZEHRA GÜL KOYUNCU 



9/A 



FATMA ZEYNEP İLBA 



ÖZGÜRLÜK 





Özgürlük birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Bu durumda hür, kurallar çerçevesinde istediği gibi davranan, kimseye bağlı olmayan, iradesi olan bir kişinin köleliğe alışması kolay olmaz. Belki de alışamaz. 



Bir kuş düşünelim, bu kuş doğada yaşıyor olsun yani özgürlüğüne sahip olsun. Kendi ailesi için avlanır ve etrafındaki canlılara karşı ailesini korur değil mi? Peki bu kuşu alalım ve evimizde bulunan bir kafese koyalım. Yemini, suyunu kafesine koyalım. Uzun bir süre boyunca kuşa yaklaşmaya çalıştığınızda sizi gagaladığını, kendisini sevdirmediğini fark edersiniz. Kafesinin kapağını açtığınız anda ya size saldırmaya çalışır yada uçarak açar, bu onun özgürlük için savaşma şeklidir. Başka bir kuşu ele alalım bu kuş kafeste yetiştirilen başka iki kuşun yavrusu olsun. Kuş doğduğu andan itibaren kafeste büyür ve özgür değildir. Bu kuşun kafesini açalım. O zamanda kuşun kafesten çıkmadığını görürüz. Çünkü o kafesin dışında neler olduğunu bilmez kendisini kafesin içine şartlamıştır. Kuşu kafesten kendimiz çıkarıp yere koyduğumuz zaman kuşun uçamadığını fark ederiz çünkü uçacak fırsatı olamamıştır. Tüm canlılar benzer özellikler gösterir. İlk kuş özgürlüğüne alışmıştır ve köleliğe kolay kolay alışamayacaktır, o kuş kafese konulduğunda özgürlüğü elinden alınmıştır. İkinci kuş ise bir köle gibi özgürlükleri elinden alınarak yetiştirilmiştir. O kuş, kuşların en büyük özgürlüğü olan uçmayı öğrenememiştir. Uçmak her kuşun hakkıdır fakat o kuş bunu bilmemektedir. İkinci kuş gibi köle olarak yetişen bir insanı yetiştiği ortamdan dışarı çıkarırsanız bir şey yapamayacaktır. Sahibini dinleyecektir çünkü diğer türlüsü ona yasaktır. İlk kuş gibi özgürce yaşayan, iradesi olan bir insanın tüm özgürlüklerini elinden alırsanız bu insan özgürlüğüne kavuşmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. 





Kitapta da Naymanlı kabilesinin özgürlüğü Juan Juanlar tarafından elinden alınmak istenmiştir fakat Naymanlılar eskiden özgür yaşadıkları için bu köleliği istememişler ve özgürlükleri için Juan Juanlarla savaşmışlardır. Juan Juanlar esir aldıkları Naymanlıların hafızalarını silmektedir çünkü o Naymanlılar eskiden özgür yaşamaktaydı ve onlara verilen görevleri yapmayacaklardı böylece hafızaları silindi ve özgürlük tanımını bilmeyen bireylere dönüştüler. Özgürlük ne demek bilmiyorlardı ve onlar için sahiplerinin sözünden çıkmak gibi bir olasılık yoktu. Buda hafızaları silindiği için köle gibi yetiştiklerini düşündükleri yüzündendi. Bir insanın özgürlük denen bir şeye sahip olduğunu bilmesi çok önemlidir. Özgürlük tanımını bilen bir insan köleliğe alışamaz ve özgürlüğünü geri kazanmak için varını yoğunu ortaya koyarak özgürlüğü için savaşır. 





Zeynep Fatma İLBA 





9/A 





İSMAİL ADIGÜZEL 



HÜR YAŞAMAYA ALIŞAN KÖLELİĞE 



KOLAY KOLAY ALIŞAMAZ 



Gün olur asra bedel kitabının ana karakterlerinden biri olan Sabitcan’a göre ileride biz radyo dalgaları ile uzaktan kontrol edilebilecek; efendilerimiz ne isterse bunu yapabilecek hale gelecekmişiz. Ama biz burdan şunu çıkarıyoruz ki 1991 yapımı bir kitapta bile kendine yer bulan : ‘’ Hür yaşamaya alışan köleliğe kolay kolay alışamaz. ‘’ düşünce tarzı tamamen doğrudur. Sabitcan’ın düşüncesi ise tamamen yanlıştır. Çünkü şimdiki zamanda bizler Sabitcan’ın ileride gerçekleşeceğine inandığı ve güvendiği öngörüsünün tam tersi olarak birer köle değiliz. Köle olmamamızın ana sebebi ise bizim yaradılışımızda saklıdır. Asıl yaradılış tarzımız olan hür yaşamak, özgür birer hayat geçirmektir. Eğer doğduğumuz zamandan bu yana bu hisse sahip olmasaydık, kitaptaki Sabitcan, Colaman gibi ‘’Mankurt’’laşır ve birer köle olur çıkardık. Yani bizim buradan çıkarmamız gereken ana fikir şudur; Özgür olan bir insanı köle yapamazsın. Çünkü onun doğasında yoktur; sen ona ne kadar aşılamaya çalışsan da geri tepecektir, özgürlüğün tadını almıştır bir kere. Buna kitaptan bir örnek olarak özgürlüğün tadını almış olan insanların hafızalarının silinmesi, yok edilmesi o insanı özgürlüğü sanki hiç yaşamamış tam tersine; doğuştan köle olarak var olmuş gibi bir ortama sokacak, beynine işleyecektir. Böylece köle olmak daha da kolaylaşacaktır. Buradan da hür yaşamaya alışmak ile köleliğin arasındaki farklılıkları ve neden hür yaşamanın tadını almış bir insanın kolay kolay köleleşemeyeceğini anlayabiliyoruz. O insan bir kere özgürlüğe kavuşmuştur ve bir daha kaybetmeyecektir.


HELİN KARAKUŞ
BÜYÜK ENGEL SADAKAT

Bence “Sadakat insan yaşamının ve özgürlüğün önemli bir engeli midir?” sorusunun cevabı evet büyük bir engeldir. Sadakat bir engel çünkü sadakat duygusu biz insanların hissettiği en güçlü duygulardan biridir. Bir insana duyduğunuz sadakat, ona vermek istediğiniz güven sizi bazı hareketleri yapmaktan alıkoyabilir. Bana göre sadakat insanlara hem iyi hem de kötü anlamda her şeyi yaptırabilir. Sadakat eğer iyi anlamda ise bu duygu koruma içgüdüsüne dönüşür ve ailemizi, sevdiğimiz insanları korumamızı sağlar ama eğer kötü anlamda ise örneğin kötü amaçları olan insanlara karşı duyulan bir sadakat ise bu duygu kesinlikle çok tehlikelidir.

Bir annenin çocuğuna karşı duyduğu sadakat o ailenin yaşamında birçok değişim ve gelişmeye neden olur. Yalnızca annenin çocuğuna değil bir evli çiftin birbirlerine karşı duyduğu sadakat onların ilişkisinde aynı zamanda saygı, sevgi ve huzur da getirir. Buna verebileceğim birçok örnek var fakat ben şu örneği vermeyi uygun görüyorum. Yeni evli bir çift düşünelim henüz çocukları olmamış. Birbirlerine sadakat duyduklarında evlilikleri, eğer çok farklı olaylar yoksa, gayet iyi gidecektir. Yıllar sonra çocukları olduğunda bu çocuklara karşı da sadakat duyacakları için birlikte mutlu bir yaşam geçirirler. Bir de tam tersini düşünelim, sadakatsiz bir karı koca sürekli her konuda birbirlerini aldatma eğiliminde olacağından mutsuz olurlar.Ayrıca eşine sadakat duyduğundan onun belirlediği kurallarla yaşamak sadakatin özgürlüğe karşı büyük bir engel olduğunu gösterir.

Yüreğinin götürdüğü yere git kitabında da Olga eşine karşı sadakat duymuyordu. Bu yüzden onu suçlayamayız belki fakat yaptığı eylemlerden duymadığı ve mutsuz olduğu anlaşılıyordu.

Sadakat her insanın yaşamında çok önemli ve belirleyici bir etmendir. Bu nedenle çok önemlidir.

Helin KARAKUŞ

                                                                                                                                                                 9A 117
 
 
 
İDİL IŞIKAY
                                       Gökyüzünde Özgürce
    Hür yaşamaya alışan köleliğe kolay kolay alışamaz.Hür yaşamak ve kölelik kavramları birbirinin tersidir.Hür yaşamak,bağımsız olmak,dilediğini yapmak demektir.Kölelik ise bir insanın başka birinin malı olmasıdır.Köle "sahiplik" kavramını ortaya çıkarmıştır.Köleler sahiplerinin himayesi altındadır ve özgür değillerdir.
    Kölelikle hür yaşamak çok farklı kavramlardır.Eğer insan hür yaşamaya alışmışsa köleliğe alışamaz.Bunun ünlü Kırgız edebiyatçı,gazeteci,çevirmen ve siyasetçi olan Cengiz Aytmatov'un yazdığı Gün Olur Asra Bedel adlı romanında ve günlük hayatımızda birçok örneği vardır.Örneğin;kendi iş yerinde patron olup kimsenin emri altında olmayan bir kişi,sonra iflas edip başka birinin himayesi altında,alt kademelerin birinde çalışmaya başladıktan sonra kişi hayatında eksiklikler hissedip mutsuz olmaya başlar.Bu da hür yaşamaya alışan bir kişinin kolay kolay köleliğe alışamayacağının günlük hayattan bir örneğidir.Kitabımızda ise bazı örnekler verilmiştir.Örneğin;Colaman,önceden hür yaşayan bir kişi iken daha sonraları Juan-Juanlar onu mankurt yapıyor.Mankurtlaşma kölelerin, sahiplerinin her dediklerini itiraz etmeden yapmaları için yapılmıştır.Juan-Juanlar insanların saçlarını kazıyıp devenin boyun derisini insanların kanlı kafalarına geçirip,o sıcak güneşin altında,çölde birkaç gün bırakıyorlar ve daha sonra bu kişi geçmişi,ailesi ve yaşamı hakkında hiçbir şeyi hatırlamıyor.Buna "mankurtlaşma" deniyor ve bu kişiye de "mankurt" deniyor.Yani Colaman önceden özgürce yaşıyorken sonraları mankurt olmuştur ve bu da hayatın acımasız yönlerinden bir tanesidir.
     Kölelik,insanın kafese kapattığı kuş gibidir;hür yaşamak ise beyaz bir güvercin gibi gökyüzünde özgürce süzülmektir.Kısaca insanlar özgür (hür) yaşarken daha sonraları başkalarının emri,himayesi altında yaşamakta zorluk çeker,kolay kolay alışamaz.
 
                                                                                                                   İdil Işıkay
                                                                                                                      9-A
 
MERT SAKA
 
 
ÖZGÜRLÜĞÜN DEĞERİ
       Hür olmak genel haliyle özgürlük ve hürriyet, bağlı ve bağımlı olmama, dış ve iç etkilerden bağımsız olma, engellenmemiş olma halini dile getirmektedir. Birey olabilmenin en önemli şartlarından biri hür olmaktır. Hür olmak huzur ve mutluluk yaratır. Çağdaş ve hür olan insan sürekli değişim ve gelişim içerisinde olmalı ve yeni düşüncelere fikirlere açık olmalıdır. Hür olmak düşünebilen insanı yaratır. Özgür olan insan hayata pozitif bakar. Siyahı, bazen sarı bazen yeşil bazen mavi gözüyle görebilir. Oysa tutsak olan kişi hayatın bütün renklerini siyah görmeye mahkumdur. Hür olmayan bir insanın her şeyi elinden alınmıştır o insan aç ve susuz bırakılmıştır. Çünkü insan açlığa ve susuzluğa dayanabilir fakat esarete dayanamaz. İnsan her şeye kolayca alışabilir ama özgürlüğü elinden alınmışsa buna alışması zor; hatta imkansızdır.
       Ulusun bağımsızlığı bireylerin bağımsızlığıyla sağlanır. Bağımsız olmayan bir ulus yok olmaya mahkumdur. Hür ve bağımsız olmayan bir millet istediği gibi hareket edemez. Toplumların esarete alışması da bireylerin alışması gibi çok zordur. Ayrıca hiçbir millet dili, dini, ırkı ne olursa olsun esareti hak etmez.  Çünkü hayatta en değerli varlık insanoğludur.
Atatürk: “Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” Sözleriyle Türk milleti için bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca Kurtuluş Savaşı mücadelesinde Türk ordusuna “Ya istiklal ya ölüm” diye komut vererek orduyu bağımsızlığımız için şartlandırmıştır. 
MERT SAKA
9/A  
 
 
 MUSTAFA CAN ÖĞEL
                                          SADAKATIN ÖZGÜRLÜK VE YAŞAM İLE İLİŞKİSİ
            Sadakat benim için kesinlikle insan yaşamına ve özgürlüğüne engel olmaz. Bir şeye bağlı olmanız sizin kötü yönde etkileyecek diye bir kural yoktur. Hatta benim kanaatimce bir işe veya kişiye bağlı olmak onunla ilişkinizi olumlu yönde etkiler.
            Bağlı olduğunuz yani sadakat duyduğunuz birisi bu durumdan etkilenir ve bizimle ilgili olumlu duygular besler. Normalden daha fazla ilgi gösterir veya iyi davranır. Çünkü onun güvenini kazanmış oluruz. Her türlü ilişkide, insanlarla veya işinizle ilgili olabilir karşı tarafın güvenini kazanmış olmanız hem sizin hem de karşı tarafın daha mutlu ve iyi bir ilişkiye sahip olmasını sağlayacaktır. Eğer özgürlüğe gelirsek çok olağanüstü durumlarda sadakatin bizim özgürlüğümüzü kısıtlayabilir. Eğer kişi sadakatini yani bağlılığını bağımlılık haline getirmediyse, kendini yönetebiliyorsa özgürlüğü içinde hiçbir sorun olmayacağına inanıyorum. Çünkü insan duygularına hâkim olabiliyor ve sadakat seviyesini ayarlayabiliyor ise hayattaki ilişkileri ve özgür bir hayatının olması açısından mutlu ve olumlu yönde etkilenmiş olur. Bundan şunu anlıyoruz ki her şey insanın kendisinde bitiyor. Bu olaya bu açıdan bakarsak mesela din de tanrıya bağlılık açısından bir sadakat olayıdır fakat Atatürk ‘Din vicdan meselesidir’ sözü ile çok güzel bir şekilde açıklamıştır.
            Eğer sadakatin ve güven yanlış bir şey olmadığını anlayıp sadece mutlu olmanın veya iyi arkadaşlarını olmasının hatta özgür olmasının hiçbir şeyle alakalı olduğunu anlamalı her şeyin sadece kendi özgür idaresi ve vicdanına kalmış olduğunu anlarsa çok daha mutlu, kötülüklerin olmadığı, yalancıların olmadığı herkesin birbirine güvendiği bir dünyada yaşayabilirdik...
                                                                                                                             Mustafa Can ÖGEL       
                                                                                                                                      9/A 125
 
PÜREN TAP
KÖLELİK
Köle; savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan ya da başkasından satın alınan erkeklere verilen addır. Kölelerin kişisel hakları bulunmaz ve özgür yaşayan birisi köleliğe kolay kolay alışamaz. Gün Olur Asra Bedel'de de bunun örnekleri mevcuttur. Mesela Nayman Ana'nın hikayesinde Nayman Ana'nın oğlu Juan Juanlara karşı verdikleri savaşta tutsak alınıyor. Nayman Ana ise oğlunun ölüsünü görmediği için oğlunun savaşta tutsak mı alındığını yoksa savaşta ölüp cesedinin kayıp mı olduğunu bilemiyor fakat oğlunun bir şekilde yaşadığını içinde hissediyor ve oğlunu aramak için bozkıra çıkıyor.
 Oğlunu bir mankurt olarak buluyor. Mankurtlar Juan Juanların çok acımasız bir şekilde köleleştirdiği insanlardır. Tutsakların saçları kazınır ve kafalarına deve derisi geçirilir, yeni çıkan saçları deve derisi yüzünden uzayamadığı için kafasına batar ve tutsaklar bu acıya dayanamayıp akıllarını kaybederler. Kim olduklarını, nereden geldiklerini, ailelerini, sevdiklerini, herkesi ve her şeyi unuturlar ve bir daha hiç hatırlamazlar. Sadece Juan-Juan efendilerinin onlara dediklerini yaparlar. Oğlu kendi ismini bile hatırlamıyordur ve Nayman Ana olur da hatırlar diye ona onun annesi olduğunu, onun ismini, babasının ismini söyleyip duruyor. Fakat o sırada gelen Juan-Juanlar yüzünden kaçmak zorunda kalıyor. Diğer gün tekrar oğlunun yanına gittiğinde oğlunun ona bir ok doğrultmuş olduğunu görüyor çünkü Juan-Juanlar o kadın tekrar gelirse onu öldürmesini söylüyorlar. Oğluna "Yapma!" demesine rağmen oğlu oku fırlatıyor ve annesini öldürüyor.
Bu hikayeden çıkardığımız sonuç ise Juan-Juanlar tutsaklarını mankurt yapıyor çünkü eğer yapmazlarsa o tutsağın aklı, iradesi, sadakati hiçbir zaman onların olmaz ve eline en küçük bir fırsat geçse hemen kaçmaya çalışır. Yani özgür bir insan kolay kolay köle yapılamaz ve bu yüzden insanların sadakatini garantilemek için onları mankurtlaştırmak gibi yöntemlere başvuruyorlar.
 
                                                                                                              Püren Tap 9A
SILA IŞIK
Hür Yaşamaya Alışan Köleliğe Kolay Alışamaz
Benim kafamda hürriyet iki anlamda var mesela. İlki  düşüncelerimizde hür olma . İnsan beyni, düşünmek için vardır .Onu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğidir bu. Hayvanları nasıl eğitirseniz öyle davranırlar doğaları gereği. Ama insan karşı çıkma ,karar verme ,eleştirme beğenme ya da beğenmeme yetisi olan bir bireydir.
Ancak insanlar, düşüncelerini paylaşma ihtiyacı olan canlılardırda. Paylaşmak isterler .Tıpkı Gün olur asra bedel kitabındaki Abutalip’in yaptığı gibi.Bırakacakları en büyük servetin anılar ve düşünceler olduğunu bilerek.Ancak insan kendi fikrine aykırı olan tüm fikirleri yakıp yıkma hırsı ile dolar çoğu zaman.Ve tarihi biraz kurcaladığımızda bununla ilgili pek çok olumsuz örnekle karşılaşırız.Yazdığı kitapan  dolayı yıllarca hapis yatanı mı dersiniz,eziyet gören mi,idam edilen mi? Oysa insanlar bilmezler ki düşüncelerin sesi asla susmaz. Dil yalan söyler belki canının derdine düşüp ama düşünceleriniz daima kendi doğrularını fısıldar.Ve imkanı yok susturamazsınız.Hele ki düşünce hürrüyetine düşkün biri ise.Asla kölesi olmaz başkalarının.
Tabi birde ikinci anlamı var hürriyetin.Hareket özgürlüğü buda bana göre.Örneğin sınırlamalara ve kısıtlmalara alışkın olmayan,kimsenin esiri olmayan insanlar gün gelip demir parmaklıklar ardına düştüğünde ciddi anlamda bunalıma girer.Kolay alışamaz bu duruma.Yine gün olur asra bedel kitabından örnek verecek olursak,kitapta insanların geçmişi türlü yollardan unutturularak mankurtlaştırılıyor.Tabi geçmişi ilebirlikte gerçek manada hür olduğu zamanlar da siliniyor hafızalarından.Ve köle olarak alıp satılıyor,sırf karın tokluğuna çalışıyor,düşünüp yorumlayamıyor,hürrüyetin ne olduğunu hatırlayamıyor.Kolay uyum sağlıyor.Ancak hürrüyetine düşkün bir kimsenin içinde her ne olursa olsun gün geçtikçe büyüyen bir isyan başlar bu tarz bir durumda.
Korku sizi mahkum eder,umut ise özgür bırakır.Eğer hala umudunuz varsa savaşın hürriyetiniz için.Hakkında sayfalarca yazı yazılan ,fikir belirtilen bir söz vardır” düşünüyorum öyleyse varım ”bende diyorum ki” düşünüyorum o halde hala özgürüm”.Ben bu söz için yüzlerce kitap yazabilirim.Ama şu an sadece 283 kelimelik bir Word dosyasına sığdırmak ile meşgulüm.
Sıla Işık 9/A
 
 
SULTAN DOĞA DURMUŞ
ÖZGÜRLÜK
 
‘Hür yaşamaya alışan köleliğe kolay kolay alışamaz.’ sözünden anladığım özgür insanların özgürlüğünden kolay kolay vazgeçemeyeceği ve istisnalarda olsa hiçbir zaman köleliğe
alışamayacağı çok açık ortadadır.Özgürlük,insanların elindeki en kuvvetli hazinelerden biridir.İnsanların elinden bu hazine değerindeki özgürlüklerinin alınması gitgide insanlığın yok olmasına kadar gidebilir.Özgürlük sadece insana öz bir şey değildir.Her canlı varlığın kendine ait özgür düşünceleri,hisleri,hakları vardır.Hiçbir canlı karşıdaki canlının özgürlüğünü kısıtlayacak hareketlerde bulunmamalıdır.Örneğin özgürce uçan bir kuş düşünün.Onu alıp kafese hapsettiğimizde ilk başta alışamaz ve çırpınmaya başlar.Çünkü uçmak kuşların doğasında vardır ve bu onların en büyük özgürlüklerinden biridir.Okuduğumuz ‘Gün Olur Asra Bedel’ kitabından yola çıkarak bir değerlendirme yaptığımızda orada yozlaşma örneğine rastlarız.Yozlaşma köleliğin ta kendisidir.İnsan kendi düşündüğü şeyleri yapamaz ve emir veren kişinin söylediklerine yargılamadan ve değerlendirmeden direk yerine getirir.Neyseki günümüzde yozlaşma yok denilecek kadar azalmıştır.Beynini kullanabilen  bir insanın köleliğe mahkum düşmesi çok zordur.Çünkü kölelelik insanların düşmek istemediği bir durumdur.Köle kavramı günümüzde tam olarak birinin emri altında olan,özgür olmayan kimselere denir.Sonuç olarak insanlar birbirlerine zarar vermeden,kendi düşüncelerini kullanarak,özgürce, bağımsız bir şekilde hareket etmek isteler.Bunun içinde tüm canlıların özgürlüğüne ve bağımsızlığına saygı duyulmalıdır.
 
UTKU CEM YERAL
EVP                                                                         UTKU CEM YERAL 9A
 
HÜR YAŞAMAYA ALIŞAN BİREY KÖLELİĞE KOLAY KOLAY ALIŞAMAZ
 
    Özgürlük, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebil-mesi,  yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Kölelik ise bir insanın    başka birinin malı ve mülkü olmasına denir.Bir insan özgürken başkalarının
haklarına zarar vermeden kendi iradesiyle seçimler yapıp geleceğini kendisi belirler ama kölelerde durum aynı değildir. Kölelerin  iradeleri yoktur. Sahip- lerinin ağzından çıkan her şey emirdir, geleceğini sahipleri belirler.
 
    Hür yaşamaya alışan bireyler köleliğe kolay kolay alışamazlar.Çünkü irade-
lerini kullanmaya alışmışlardır ve başka birinin emri altında çalışmak onlara ağır gelir. Gün Olur Asra Bedel kitabında da Juan Juanlar tarafından kaçırılan
Naymanlılar kendiliğinden esir ya da köle olmazlar çünkü özgürlüğe alışmış, iradesi güçlü insanlardır. Juan Juanlılar da akıl almaz bir işkence usulü ile geçmişlerini unuttururlar. Geçmişini unutan tutsak artık bir mankurttur.
Sahibinin emriyle ailesini bile tanımaz öldürür.Hür bir insana ancak böyle acımasız yollarla kölelik aşılanabilir yoksa insanlar köleliği kabul etmez,
direnirler. Özgürlükle ilgili Atatürk ‘Özgürlük olmayan bir ülkede ölümve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve her kuruluşun anası özgürlüktür.’ demiş, Jean Jacques Rousseau ‘ İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır.’ sözünü söylemiştir. Zorla, tehditlerle ya da savaşta esir düşerek, zengin bir insanın emri altına giren insanlar özgürlüğünü düşünür. Emirleri zorla işkencelerle yaparlar ama ilerleyen zamanlarda ümitlerini kaybetmeye başlarlar ve işte o zaman bir köle olurlar.
Sonuç olarak, hür bir insanın kolay kolay köleliğe alışması mümkün olmayıp, acımasız sahipler tarafından sadece türlü işkenceler, dayanılmaz tehditler ile köleliğe alışmaları mümkündür.Günümüzde, insan haklarına verilen değer sayesinde kölelik yasaktır ve her insanın özgürlüğü vardır.
 
 
 
 
 
 
 

 
 
 
    
     
 
 

 











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder