A. Kaan TOGAN
DİLİ DOĞRU KULLANMAK
Dili doğru kullanmanın önemi çok
büyüktür.Özellikle kendimizi ifade edebilme konusunda.Eğer dili ne kadar doğru
ve düzgün kullanırsak o kadar da kendimizi doğru ve net ifade ederiz.
Mesela bir iş görüşmesi sırasında karşımızdaki
ile konuşuyoruz ve kendimiz hakkında bilgi veriyoruz.O karşımızdaki kişi
kelimelerimize bakıp bizim ne kadar doğru ve net konuştuğumuza bakacaktır.Yada
günlük hayatta karşımıza çok çıkacaktır dili doğru ve ya yanlış
kullanmak.Türkçe de doğru bildiğimiz ama yanlış olan bir sürü kelime var
hayatımızda. Ve maalesef bu kelimeleri düzeltemiyoruz.Çünkü hangi kelimenin
yanlış yada doğru olduğunu bilmiyoruz. Aslına bakarsanız da en büyük hatamız bu
değil mi ?
Demek istediğim şey dili doğru kullanmak
insanın kendini daha iyi anlatabilmesini veya da çevresini daha iyi anlamasını
sağlar.
Hüseyin KARAMAZCADIK
Aşk bir gösteri midir?
Aşk bir insanın başka bir insana bağlanması,onu
sevmesidir.Bu bir gösteri değildir.Zaman zaman aşkı konu alan
filmler,tiyatrolar,romanlar olmuştur.Ama bu aşkın bir gösteri olduğu için değil
aşkın çok güzel bir duygu olmasından kaynaklanır.Aşk o kadar güzeldir ki bunu
sanat eserleri konu almıştır.Eğer aşk bir gösteri olsaydı ilişkiler çok kısa
sürerdi.Evet maalesef hala bazı ilişkiler çok kısa sürüyor.Ama genelleme
yapacak olursak ilişkiler uzun.İnsanlar çok uzun süre evli kalıyorlar.Eski
çağlardaki aşk ile şimdiki aşkı karşılaştırırsak tabiki farklar var.Eski
çağlarda insanlar birbirine çok sağdıktı.Şuan o kadar değil.Bazı ünlüler para
için aşkı gösteri olarak kullanıyor.Ama ne olursa olsun aşk bir gösteri
değildir.
Bengisu BÜLBÜL
AŞK BİR GÖSTERİDİR
Aşk, kimine göre güzel sevmek, kimine göre de
acı çekmektir.
Aşkı birden fazla cümleyle tanımlayabiliri
aslında. Herkes hayatında bir kere de olsa bu duyguyu yaşar. yaşanması gereken
bir şeydir bence bu. İnsanların şiirlerde, şarkılarda, filmlerde, kitaplarda
neyi anlatmak istediğini anlamış oluruz. okuduğumuz yazılara anlam yüklememizi
sağlar.
Aşk, bir gösteridir aslında. Aşıklar aşklarını
göstermek için her türlü şeyi yapmışlardır. Şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiş,
aşklar ilan edilmiş. Gösteriler yaparak, sevdiğinin dikkatini çekmişlerdir. Bu
sayede sevdikleri onları fark etmiştir. Aşk, fark edilmek ister. Karşıdaki kişi
tarafından fark edilmediği sürece sadece aşık olan kişiyi üzer bu durum. Bu
yüzden aşk fark edilmek ister.
Aşık olan kişi sevdiğine kendini göstermek
için çabalar. Bu da aşkın bir gösteri olduğuna dair nedenlerden biridir.
Bu sebeplerden dolayı aşk için bir gösteridir
diyebiliriz.
Ceren GİZİR
HAYATA BAKIŞ VE SEVGİ
İki insan hayatı aynı yönüyle görüyor,
yorumluyorsa bu iki insan arasında ister istemez bir çekim ve iletişim
gerçekleşir.
Hayata bakış genetik
değildir. Bir babayla bir çocuğun ya da abiyle kardeşin hayata görüşleri ve yaşanmışlıkları
farklıdır. Sevgi hayata bakış açısıyla ilgili değilmiş gibi görünebilir. Fakat
emin olun insanların hayata aynı baktıkları bir ortak nokta mutlaka vardır.
Çok modern bir ailede yetişen çocukla,
dönemin gerisinde kalmış bir ailede yetişen çocuk hayata bakış açıları
farklıdır. Modern aile çocuklarını akşam dışarı çıkarabilirken, modern olmayan
yani çağın gerisinde kalmış bir aile bu olaya pekte sıcak bakmaz. Evet bu
ailelerinde hayata ve dünya şartlarına karşı baktıkları ortak bir pencere var.
Eğitim her iki ailede çocuklarının en iyi şartlarda okumasını ister buda onları
aynı pencereden bakmaya iter sevgi mantıkla doğru orantılıdır. Sevdiğimiz
şeyler bize mantıklıda gelir. Bu iki ailede de konuşulan ortak bir nokta
vardır. Kesinlikle iletişim varsa sevgide oluşur.
Bir toplantıda siz ortaya bir fikir
atarsınız. Herkesin konuya bakış açısı farklıdır. Sizi destekleyenlerle
aranızda bir sevgi bağı oluşur. Çünkü hayata aynı pencereden bakmak başınızdan
benzer olayların geçmesine de bağlı olabilir. Bu sevgi iki kişi arasında mantık
çerçevesinde de aynıdır. Aslında hayata bakışın aynı olması insan ilişkileri
bakımından çok güzeldir. Kavgalar ve tartışmalar azalır. Çünkü insanlar
birbirlerini anlamaya başlar buda o insana sempati ve sevgi oluşmasını sağlar.
Deniz ÖZÇELİK
Aşkın olması için iki
kalp bir olmalı mıdır ?
Tabikide olmayabilir.
Birine aşık olunca onun aşkını beklemezsin.O seni sevmesede , o sana aşık
olmasada , seversin işte onu.
Onun aşık olmasını
beklemek aptallıktır. Sen sadece kendi duygularını düşünürsün ,
değerlendirirsin , tartarsın...
İşin içinden çıkamadınmı
aşık olmuşsun demektir. Aşık olan bir kişi diğerinin aşkını beklemez , aşk çift
kalp istemez eğer isteseydi ne ferhat hiç görmediği şirin için dağları delerdi
, ne de mecnun leylayı bir daha görmek için çölleri aşardı
Deniz TİMUÇİN
BAKIŞ
AÇISI VE
SEVGİ
Her
insanın, hayata bir bakış açısı vardır. Büyüdüğü aile , yetişme tarzı ,
çevresi, eğitimi bakış açısını şekillendirir. Kişinin ilgi alanı ,
yeteneği ve nelerden zevk aldığı da bu
konuda önemli bir etkendir.
Bu nedenle ,bakış
açısını insan ilişkilerinde değerlendirirken olumlu veya olumsuz iki etken üzerinde konuşabiliriz. Birincisi, hayata bakış
açıları birbirine benzeyen kişilerin mutlaka iyi anlaştıklarını ,
iletişimlerinin çok iyi olduğunu ,
birlikte olmaktan zevk aldıklarını söylemek doğru olmayabilir. Kişilerin bakış
açılarının aynı olması monoton bir ilişkiyi ve birlikte geçirilen zamanın
sıkıcı olmasına sebep olabilir. Bu durum, iki kişinin ilişkisini
olumsuzsuz etkileyebilir. İkincisi ise
aynı bakış açısına sahip iki kişinin
arasında sevgi oluşacağıdır. Ben iki kişinin hayata bakış açısının aynı
olmasının sevgiyi yaratacağını düşünüyorum. Çünkü bakış açısının uyuşması ,birlikte yapılan her
işten zevk almayı , anlaşmayı , paylaşmayı sağlayacak.Örneğin ,tiyatro ,resim
veya müzik sanatıyla ilgilenen iki kişiyi düşünelim. Bunların sanatla
uğraşmaları, ortak dil oluşturmalarına ve de birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayabalilir. Bu da iki insanın ilişkisini olumlu olarak etkilenmesine neden
olacaktır.
Aynı bakış açısından
bakan, paylaşan ,anlaşan kişiler
arasında mutlaka bir sevgi bağı
oluşur. Sevgi , aşktan daha güçlü ve
daha uzun süreli bir bağdır. Sonuç
olarak , hayata bakış açılarındaki ortak
noktaların olması sevgiyi oluşturacaktır, Birbirlerini seven iki insan için ise mutlu olmak kaçınılmaz bir şeydir.
Taylan Edip ERÇELİK
DİLİ DOĞRU KULLANMAK…
Dil, insanlık tarihiyle beraber
ortaya çıkmış ve süregelmiş bir olgudur. Bu süreçte insan ve iletişim gelişim
göstermiştir. Dil, ültürünün en temel ögesi olarak insanlar arası iletişimde en
etkin araç olarak kabul edilmektedir.
Dilin düşünceyi etkilemesi,
kültürel değerleri nesilden nesile aktarması ve millete yön vermesi yaşamsal
önem arz etmektedir. Dilin düşünce ile etkileşimi
göz önüne alındığında, dilde oluşabilecek kirlenme zaman içinde millî kültür
yapısını da bozabilecektir. Dilde meydana gelen kirlenmeye yabancı dillerden dilimize
giren çok sayıda sözcük ve dilimizin yanlış kullanımı neden olmaktadır.
Türkçe’mizin en önemli problemlerinden
birisi dil kirliliğidir. Bu dil kirliliğinin nedeni, yabancı kelimelerin
dilimize karışmasıyla ya da dilimizin yanlış kullanılmasıyla ortaya
çıkmaktadır.. Her dilin olduğu gibi Türkçenin de kendine özgü kuralları vardır.
Bununla beraber, günümüzde Türk dilinin bozulmasına yol açan en bilindik
yanlışlar okumuş olduğumuz Türkçe Off kitabında başta internet olmak üzere,
kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, küreselleşme sürecinin hızla
ilerlemesi şeklinde ele alınmıştır.Bu yanlışlar toplumları etkilemekte ve
kültürel kimliğin, ögesi olan dili örselemektedir. Bu kirliliğin önlenebilmesi için Türkçemiz
doğru kullanılmalı, yabancı sözcüklerden arındırılmalı, yazım kurallarına
uyulmalı, yazılı anlatımlarda, sade bir Türkçe kullanmalıyız.
İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin
aracılığıyla kavrarız. Dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin
önemi burada ortaya çıkıyor. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun
cevabı da buradadır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir; yanlış kullandığımızda
ise kötü bir iletkendir. Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi
kullanıyorsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına,
başkalarını ve başka nesneleri bize yansıtan bir aynadır.
Dili ile kendini ifade edemeyen,
birbirini anlamayan, geçmişini bugünle birleştiremeyen, dilini geliştiremeyen
milletler yok olmaya mahkumdur. Gelin çevremizi bilinçlendirelim. Önayak
olalım. Türkçe bize, biz dünyaya yeteriz. Yeter ki onu doğru kullanalım.
Elifsu LOĞOĞLU
ÖZGÜRLÜK
Özgürlük
birinin engellenmeden veya sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi,
yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. İnsanlar doğuştan özgür olarak
doğmuştur. İnsanların özgürlüklerini kısıtlamak, onların var olma amaçlarını
kısıtlamaktır. Bir insan kısıtlandığında, istediğini yapamadığında, düşündüğünü
ifade edemediğinde kendini yaşıyormuş gibi hissetmez. Bir insanın yaşaması için
nefes alması, var olması, uzayda bir yer kaplaması yetmez. Aynı zamanda
yaşadığını da hissetmesi gerekir. İnsanın temel haklarından en önemlisi özgür
bir birey olmaktır. Özgürlüğün birçok çeşidi vardır. Felsefi açıdan özgürlük, siyasi
açıdan özgürlük, düşünce özgürlüğü gibi. Felsefi açıdan özgürlük, hiçbir
zorlama olmadan kendi kendine kendi düşüncelerine dayanarak karar vermesi ve bu
karar doğrultusunda hareket edebilmesidir. Siyasi açıdan özgürlük ise devlet
adamlarının, milletvekillerinin kendi düşüncelerini hükümete boyun eğmeden,
muhalefet olarak salt bir şekilde dile getirebilmesidir. Eğer bunlardan bir
tanesi bile eksik olursa insan tam anlamıyla özgür sayılmaz.
Mesela bir
konu hakkında fikir sahibiyiz. Ama bu fikir diğer insanların hoşuna gitmeyecek
bir fikir olsun. Eğer bu fikri söylersek toplumdan dışlanacağımızı biliyoruz. Bu
yüzdende fikrimizi, düşüncemizi dile getiremiyoruz. En sonunda bu kısıtlamalar
yüzünden, toplumdan dışlanma korkusu yüzünden mutlu olamıyoruz.
Sonuç olarak
eğer özgürlük çeşitlerinden bir tanesi bile insanda eksik olursa o insan mutlu
bir şekilde yaşayamaz.
Ezgi Kübra ÇELİK
Özgürlük
kelimesi birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi,
yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Felsefede ise özgürlük,
determinizm (gerekircilik) karşıtı özgür irade fikrini içerir. Politikada
özgürlük, hükümet baskısından bağımsızlık demektir. Ancak özgürlük sadece bu
başlıklar içinde kalan bir kavram olmayıp bütün alanlarda kendini gösteren bir
ifadedir. Düşünmede, sosyal hayatta, seçim yaparken, karar verirken her alanda
karşımıza çıkmaktadır.
Özgürlük
insanın iradesini sınayan, insanın belki de tanımasını, kendiyle yüzleşebilme
imkânı sunan bir kavramdır. Özgür insanların hiçbir sınırlaması olmadığı için
diğerlerine göre daha çok seçeneğe sahiptirler her alanda onların varlıklarında
istediklerini kolayca elde etme içgüdüsü vardır. Böylece özgürlüğün sadece
siyasi ve felsefi bir kavram olmadığını, aynı zamanda bir varoluşsal hal, bir
duyuş olduğu sonucuna varabiliriz.
Ezgi Nur DEVECİ
Dil insanlar arasında
iletişimi sağlayan bir araçtır.Dil sayesinde kişiler birbirini en iyi şekilde
anlar.Ancak bu dil doğru bir şekilde kullanılması gerekir.
Dilimiz doğru
kullanıldığı taktirde insanlar birbirleriyle iyi ilişkiler
kurarlar,aralarındaki iletişim kolay ve sağlam olur.Örneğin.,kendi
memleketimizden farklı bir yere gittiğimizde oranın dilini anlamadığımız için
karşımızdaki insanla anlaşma zorluğu çeker,derdimizi birbirimize
anlatamayız.Tamamen iletişim bozukluğu olur.Kendi memleketimizde bile dilimizin
yanlış ve kötü kullanılmasından dolayı insanlar arasında kopukluk,anlayışsızlık
ve büyük bir kargaşa olur,bununla beraber de birçok sorunlar ortaya çıkabilir.
Bütün bunlardan dolayı
insanlar arasında sorunlar ve mutsuzluklar olmaması için dilimizi güzel ve
doğru bir şekilde kullanmalı,kelimelerive anlamlarını bilerek
konuşmalıyız.Ancak böyle olduğu taktirde insanlar arasında kargaşa ve
mutsuzluklar olmaz.
Gizem ERDOĞAN
+++
ÖZGÜRLÜK
Özgürlük veya Erkinlik,
birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi,
yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Bana göre kişinin ruhen ve bedenen
serbest olma halidir.
Siyasi olarak özgürlük kişinin bedenen
serbest olamama durumudur. Felsefi olarak ise düşüncelerinin kısıtlanması
durumudur. Bence özgürlük siyasi yada felsefi bir kavram değil , insanın
benliğinde , ona zaten öğretilmiş olan bilgilerdir. Bir canlının yaşamak için
uyum sağlaması , ortama uyması gibi özgürlükde içindeki bilgilerde saklıdır.
Sadece dışarı çıkmayı bekliyordur. Yaşama isteği gibi tüm duygulardan güçlüdür
, dinden bile. Buna örnek olarak İngilizlerin araplara bağımsızlık teklif etmesi
üzerine bize karşı savaşmaları gösterilebilir. Özgürlüğün kısıtlaması aile
tarafından da olabilir. Düşünsenize ; özgürce düşünemediğiniz ,
düşündüklerinizi söylemeye korktuğunuz bir yaşam . Günümüzden bir örnek
verelim. İnsanlar düşüncelerini doğru buldukları partiyi rahatça
söyleyemiyorlar. Yada çocuk mühendis olmak ister ama aile baskısı ve iş
bulamama riskinden doktor olur. Burada ailesi yüzünden kısıtlanmış bir birey
görüyoruz. Yada din ve aile baskısı yüzünden küçük yaşta kapananlar. Fransız
İhtilali nasıl başladı? Düşüncelere dar bir pencereden bakıyorlardı. Düşünceler
kısıtlanıyordu. Din ne söylerse , neye doğru derse ona inanmak zorunda
kalıyorlardı. Sonunda özgürlükleri için savaştılar , dünyaya yayıldı ve tüm dünyayı değiştirdi.
Sonuç olarak özgürlük her duygudan güçlüdür
ve kişinin uğruna ölebileceği bir duygudur. Varoluşsal hal , bir duyuştur.
Kaan KARDAŞ
ÖZGÜRLÜK
Özgürlük: herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya
davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî. Özgür irade,
bireysel özgürlük, adalet, kamu hakları, politik özgürlük, ifade özgürlüğü,
ahlaki sorumluluk, özerklik, öz irade kavramlarını karşılayabilen genel bir
anlama sahiptir. Felsefi bir problem olan bireysel özgürlüğü ele
alacağız. En kısa tanımıyla: “kendi
hareketlerini kontrol edebilme niteliği“dir
Özgürlüksüz toplum hiç bir gelişme kaydedemez çünkü genelde dinin kontrolü altındadırlardır. ve dinin dediği şeyden dışarı çıkamazlardı. Zaten önceki hayat ada da böyle olmuştur. Batı devletleri rönensans ve reform hareketlerinden sonra bilim adamları dinin kontrolü altından çıkmış ve o günden sonra pozitif bilimde dahil olmak üzere bilimin tüm türlerinde gelişme kaydedilmiştir. Mesela dünyanın yuvarlak olduğunu savunan bilim adamını idam etmişlerdir ama yıllar ilerledikçe bunun doğru olduğu anlaşmıştır.
Toplumlar özgür bırakılmalıdır ve bilimin
gelişiminin önü açılmalıdır.
Mert EGE
SEVGİ SONSUZ
Bu cümleyi
açıklayacak olursak; zaten insanları bir arada tutan şey sevgidir. Sevgi
ortamının oluşabilmesi için hayata bakışın aynı olması, aynı şeylere gülüp aynı
şeylere beraber ağlamaktır. İçimiz sevgiyle doldurursak kapılar kesinlikle
açılacaktır. Yaşamın temeli sevgidir. Sevgi yaratır, yarattırır, uyum içinde
oluşturur güzelliği.
Sevmediğimiz
bir insanı düşünmez, neleri sevip sevmediğini sormayız. Hayata bakışımız ve
sevdiğimiz bizi bağlayan unsurdur.
Nihat DAĞTEKİN
Aşkın olması için iki
kalp bir olmalı mıdır? Bence olmasına gerek yoktur. Günümüzden örnek verir
olursak çoğu aşk evliliği ayrılıkla sonlanıyor. Bir süreden sonra
anlaşmazlıklar başlıyor. Ama birde insanlarda bir düşünce var:'Benim sevdiğim
beni sevsin' bu tür sevgili seçimleri hep hüsranla bitmiştir. Ünlü bir şair
demiş ki:'Kendi sevdiğinle değil, seni sevenle ol'. Bence çok doğru söylemiş.
Eğer kendi sevdiğimizle bir aşk yaşanırsa karşı taraf çoğunlukla kendi
çıkarları için bizleri kullanabilir ve bir sürü hataya zorlayabilir ama ya bizi
seven biriyle olsak nasıl olurdu? Ne çıkar nede zorlama söz konusu olmaz. Bir
zamandan sonra bizler, bize aşık olan kişinin ilgisine sevgisine aşkına ve
şefkatine aşık olup ona hakketiği sevgiyi yaşatabiliriz. Ama dediğim gibi aşkın
olması için asla ve asla iki kalp bir olmak zorunda değildir! Saygılarımla
Nihat Dağtekin...
Orhan DÖNMEZ:
Özgürlük yalnızca felsefi ve siyasi bir kavram değil aynı
zamanda bir varoluşsal hal , bir duyuştur. Özgürlük kelimelerle ve ifadelerle
sınırlandırabileceğimiz bir kavram değildir. Varoluştan gelen ve sonsuzluğa
giden süreçte insanlara verilen temel bir haktır özgürlük. Yediden yetmişe tüm
insanlarda bulunan bu hak sınırlandırılamaz ve engellenemezdir.
Bulunduğumuz çağa gelene kadar birçok millet özgürlük savaşı
verdi ve hala da vermektedir. Örnek
olarak verirsek yakın geçmişteki bağımsızlık, milliyetçilik savaşları sonucunda
birçok çok uluslu imparatorluklar yıkıldı ve birçoğu amacına ulaşıp kendi bağımsızlıklarını
ilan ettiler ve özgürlüklerine kavuştular. Bu olaylara örnek verirsek 1. Dünya
savaşı sonuncunda yenilen Osmanlı devletini paylaşmaya başlayan itilaf
devletlerine karşı başlayan kurtuluş savaşı,Fransız İhtila’li sonucu Osmanlı
devletindeki azınlıkların ayaklanması vb. bir sürü örnek verebiliriz.
Verilebilecek en büyük örnekse bu savaşlardan önce dünyadaki devlet sayısının
şimdikinin sadece 1/3 – 1/4ü kadardı.
İnsanlar her dönemde özgürlük, bağımsızlık savaşı vermiştir.
Özgürlük insanın ruhunda içinde var olan ,yaşayan bir düşünce, hak ve bir
kavramdır. İnsanlar özgürlükleri için her zaman savaşır önemli olan insana bu
düşünce yolunda bir yol gösterilmeli,bir kıvılcım ateşlemektir.
Özgün MÜLAYİM
Sevgi ile hayatın bakış açısı arasında bir ilişki olduğuna
inanıyorum. Çünkü sevgi iki insanın birbirlerinin farklılıklarından hoşlanıp
onu tanıyıp oluşturmasıdır.ama bakış açısı öyle değildir. Bakış açısı iki
farklı kişinin bir olayı durumu konuyu ya da eylemi farklı ele almasıdır. Eğer
bu insanlar farklı bir konuyu aynı düşünceler altında incelemesi ve sonunda
ortak karara varmasıdır. Bu böyle devam ettikçe aynı şeyleri yapmaya aynı
fikirleri paylaşmaya başlayacaktırlar. Bu şekilde gittikçe daha samimi
olacaktırlar dost olacaktırlar. Ve dostluktan öteye geçemeyeceklerdir. Diyelim
ki aynı bakış açısına sahip olan kız ve erkek arasında bir sevgi bağı oluştu bu
sevgi bağı iki taraftanda aynı şeyleri gördükten aynı şeyleri düşündükten
dolayı farklı şeyler yapmayı farklı şeyler düşünmeyi isteyeceklerdir. Bu durum
iki taraflı aynı bakış açılı olan insanlar için zordur bunu değiştiremeyecek ve
birbirlerinden soğuyacaklardır. Buda sevginin azalması anlamına gelcektir.
Mehmet Mert SALKIN
Özgürlüğün
tanımı bir kişinin başka bir kişinin özgürlüğünü kısıtlamadan yaptığı
davranışlardır. Felsefede ise özgürlük kişinin kendi iradesiyle yaptığı ya da
yapmak istediği davranışlardır. Yani kimsenin zorlamasıyla falan değil kendi
seçtiği doğrularla yaptığı davranışlar demektir. Oysaki özgürlük insanın
doğmasından itibaren başlar ve ölümü ile son bulur. İnsan ömrü boyunca özgürdür
ve özgürce davranır. Fikirlerini ve duygularını başkalarına istediği gibi
anlatır. Anlatan kişi anlatmada ve anlattığı kişi dinlemekte de dinlememekte de
özgürdür. Michael Dixon : “Daha fazla farkında olmamız gereken şu ki özgürlüğün
kendiliğinden bir koruyucusu yok. ’’ demiştir. Özgürlüğün kendiliğinden
koruyucusu yoktur çünkü onu bizler korumalıyız, ona bizler sahip çıkmalıyız.
Michael Ivens : “Özgürlüğün değerinin anlamanın en iyi yolu onu kaybetmektir.’’
demiştir. İnsanlar sahip oldukları şeylerin değerini bilmezler ancak onu
kaybedince değerini anlarlar. Özgürlük çok fazla olmasa da göreceli bir
kavramdır. Az da olsa kişiden kişiye değişebilir.
Simay ÖZMÜŞ
Konu: Özgürlük sadece
siyasi ve felsefik bir kavram değil aynı zamanda varoluşsal hal bir duyuştur.
Özgürlük kelimesi bize,insanlara ne çağrıştırıyor olabilir? Özgürlük denen şey siyasi ve felsefik bir kavram mıdır? Önce kafamızdaki soruları cevaplayalım. Özgürlük; bana göre farklılıktır,isteklerini yerine getirmek ve bunu yaparken kimseye bağlı kalmamaktır,rahatlıktır. Bu başka şekillerde de ifade edilebilir. Bakış açınıza neye özgürlük dediğinize göre değişir. Örneğin bir çobana göre istediği yerde hayvanlarını otlatmaktır. Bir çocuğa göre istediği bir oyunu oynamak,istediği sesi yapmak,istediği yerde oynamaktır. Bir sanatçıya göre istediği,hoşuna giden notaları bir araya getirmek istediği,düşündüğü şeyi resmetmek. Ya da bir gazetecinin düşüncelerini istediği gibi aktarması ve haber yapmasıdır. Kısacası özgürlük isteklerimiz midir? Evet yapmak istediğimiz,isteklerimiz. Yapmak istemediğin bir resim,oyun,ders... Bunları isteyerek,severek mi yaparsın? Hayır. Daha önemlisi yapar mısınız? Baskı ve şiddet ile belki ama bu da bir süre sonra işlerin değişmesine hakkınızı aramanıza neden olacaktır. Çünkü istediğiniz bu değil sevdiğiniz,zevk aldığınız,kendi kararlarınızın olduğu bir hayat istiyorsunuz. Bu anlattıklarımızdan siyaset felsefesinede rastlıyoruz. Devlet,hükümet,siyaset,mülkiyet gibi konular hakkında bu kavram nedir,neden ihtiyaç duyulur,kanun nedir gibi temel sorulara cevap arayan bu konuları felsefeden yararlanarak inceleyen sosyal bilim dalırıdır. Varoluşsal bir hal bir duruştur özgürlük. Duruşunu gücünden,rahatlığından alırsın. Rahatlık,güven ve mutluluk gibi kavramlarda senin ruh halini yansıtır.
Her şeyi olduğu gibi yaşamak içinden geleni yapmak icin özgürlük!
Özgürlük kelimesi bize,insanlara ne çağrıştırıyor olabilir? Özgürlük denen şey siyasi ve felsefik bir kavram mıdır? Önce kafamızdaki soruları cevaplayalım. Özgürlük; bana göre farklılıktır,isteklerini yerine getirmek ve bunu yaparken kimseye bağlı kalmamaktır,rahatlıktır. Bu başka şekillerde de ifade edilebilir. Bakış açınıza neye özgürlük dediğinize göre değişir. Örneğin bir çobana göre istediği yerde hayvanlarını otlatmaktır. Bir çocuğa göre istediği bir oyunu oynamak,istediği sesi yapmak,istediği yerde oynamaktır. Bir sanatçıya göre istediği,hoşuna giden notaları bir araya getirmek istediği,düşündüğü şeyi resmetmek. Ya da bir gazetecinin düşüncelerini istediği gibi aktarması ve haber yapmasıdır. Kısacası özgürlük isteklerimiz midir? Evet yapmak istediğimiz,isteklerimiz. Yapmak istemediğin bir resim,oyun,ders... Bunları isteyerek,severek mi yaparsın? Hayır. Daha önemlisi yapar mısınız? Baskı ve şiddet ile belki ama bu da bir süre sonra işlerin değişmesine hakkınızı aramanıza neden olacaktır. Çünkü istediğiniz bu değil sevdiğiniz,zevk aldığınız,kendi kararlarınızın olduğu bir hayat istiyorsunuz. Bu anlattıklarımızdan siyaset felsefesinede rastlıyoruz. Devlet,hükümet,siyaset,mülkiyet gibi konular hakkında bu kavram nedir,neden ihtiyaç duyulur,kanun nedir gibi temel sorulara cevap arayan bu konuları felsefeden yararlanarak inceleyen sosyal bilim dalırıdır. Varoluşsal bir hal bir duruştur özgürlük. Duruşunu gücünden,rahatlığından alırsın. Rahatlık,güven ve mutluluk gibi kavramlarda senin ruh halini yansıtır.
Her şeyi olduğu gibi yaşamak içinden geleni yapmak icin özgürlük!
Simge BALLI
BİLİM
VE SANATIN ÖNEMİ
Sanatın olmayan bir ülkenin geleceği ve eli hayatı olmamaktadır. Sanatın
hakim olduğu bir ülkenin kültürel ve doğal zenginlikleri gelişir sahip olduğu
topraklar değer kazanır. Yapılan savaşlardan sonra ülkeler ilk önce sahip
olduğu sanatsal eserleri korumak ve onları onarmaya başlamışlardır.
Sanatçılarına değer vermeyen bir ülke sömürülme ve tanıtımı bakımından oldukça
zayıf kalır.
Sanatın toplumun gelişmesinde
büyük etkisi olmaktadır. Yüzyıllar öncesine kadar insanların çizdiği resimler
yazılar sanat olarak günümüzde gösterilmiştir. Sanat insanların bakış açısını
değiştirir sanatçıya değer vermelerini ifade eder. İnsanları değerli eserleri
yapmaları ve eğitim almaları gerekmektedir. Bilim insanlığa yol gösteren
çalışmalardan birisi olmaktadır. Yetiştirdikleri bilim adamları yaptığı
çalışmalar sonucunda teknolojinin gelişimini dahi etkilemektedir. Yapılan
çalışmalar ülkenin küresel olarak bir çok ülkeden daha üst seviyelere çıkmasını
sağlar. Yararlı araştırmalar ile birlikte sorunlar çözülür ve yön
göstermektedir. Bilimin gelişmesi toplumda eğitime yön verir çalışmaların
yapılmasını sağlamaktadır. Bilim ve sanat birbirleri ile ilişkili
olmaktadırlar. Bilim çalışmaları aslında bir sanatın eseri olarakta görülür,
sanatsal çalışmalarda bilime yön vermektedir.
Dolayısıyla toplumsal yaşamı hiçbir zaman sanattan bağımsız
düşünemeyeceğimize göre her toplum kendi sanatına ve sanatları icra eden
sanatçılarına, geleceğimizi oluşturacak gençlerin sanat eğitimlerine büyük önem
vermesi gerekmektedir ki çağdaş bir toplum seviyesine ulaşabilelim. Atatürk'ün
"Sanatsız kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş
demektir." sözü bizlere her zaman ışık tutacaktır.
Togan GÜRCÜOĞLU
ÖZGÜRMÜYÜZ
Özgürlük,
kişinin kendi hürriyetini yani düşünce
ve hareketlerini , kişisel davranışlarını kontrol edebilmesidir. Özgürlüğümüz
kendimizde var olan bir şeydir, başkasına bağlı değildir. Eğer başkasına
bağlıysa siz gerçekten özgür değilsiniz demektir. İnsan kendisi için vardır.
Elbette dış unsurlar , yani başka insanlar için yaptığımız şeyler de vardır. Ama bunlar bizim özgürlüğümüzü ,
hayatımızı etkilememelidir. Özgürlüğünüzü kaybetmek bana göre benliğinizi
kaybetmek gibi bir şeydir. Bu dururda insan kendini sanki kontrolü halatlarla bir başkasının
elinde, onun komutasına bağlı gibi hisseder..
Ancak
insan toplumsal bir varlıktır,tek başına yaşayamaz. Toplumla birlikte yaşamak
da insanın bazı özgürlüklerini kısıtlamasını gerektirir. Her istediğini
yapamaz. Haklarını ,özgürlüklerini
kullanırken başkalarını da düşünmek zorunda kalır. Aksi taktirde yani herkesin özgürlüklerini
sınırsızca kullandığı bir yerde , düzenin sağlanması mümkün olamaz.
Bir an için herkesin
“Nasıl olsa ben özgürüm” diyerek
her istediğini yaptığı bir toplum düşünün. O zaman orada her şey karma
karışık hale gelir. Hiç kimse özgürlüğünü tam olarak kullanamaz..
Mustafa Kemal’in” Vatandaş İçin Medeni
Bilgiler” kitabında yazdığı Hürriyet
bölümünde : Özgürlük, başkasına zararlı olmayacak her türlü kullanımda
bulunmaktır. Kişisel özgürlüğe sınır olarak, başkalarının özgürlük sınırı
gösterilir. Bu sınır ancak yasa yoluyla saptanır ve belirtilir “ demektedir.
Fransız İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirisi’nin 4. maddesinde de “ Özgürlük, başkasına zarar
vermeyen her şeyi yapabilmeye dayanır. Onun için, her insanın doğal haklarının
sınırı, toplumun başka üyelerine aynı hakları sağlayan sınırlardır. Bu sınır
ancak yasa ile belirlenebilir.” Diyerek
insanın özgürlüğünün sınırsız olmadığını ve başkalarının özgürlüğü ile sınırlandığını anlatmışlardır.
Ama
toplumda düzen sağlanacak diye de insanların yaratıcılıkları ellerinden
alınmamalı, belli sınırlar dahilinde her insan dilediğince özgür
olabilmelidir.Aksi taktirde insanın varoluşunun bir anlamı ve koyunlardan bir farkı kalmaz.
Özgürlük; siyasal, toplumsal, felsefi ve gündelik yaşam alanlarında çeşitli anlam boyutlarında kullanılan kavramdır.
En genel haliyle , özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama , dış etkilerden bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halidir. Başka bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi, kendi seçimlerini kendi iradesiyle yapabilmesidir. Burada özgürlük bir irade özgürlüğüdür. Siyasal ve toplumsal alanlarda özgürlük daha karmaşık ve çok anlamlıdır. Konu siyasi oldu mu bütün bunlar toplumu ilgilendirir, dolayısıyla tekil özgürlüğün çoğul özgürlüğü kısıtlamaması ve ona zarar vermemesi gerekir. Felsefi anlamda ise kavram tamamen kurumsal boyutta değerlendirilir ve düşünce tarihinin başlangıcına kadar uzanan bir geçmişe sahip olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca özgürlük bir varoluşsal hal duyuştur. Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce akımıdır. Bu akım insan özgürlüğüne inanır ve insanların davranışlarından sorumlu olduğunu öne sürer. Varoluşçuluğa göre, varoluşçu felsefe, geleneksel felsefenin öne sürdüğü gibi, özün varoluştan önce değil de, varoluşun özden önce geldiğini öne sürer. İnsanın önce var olduğunu daha sonra da kendisini tanımlayıp, özünü yarattığını dile getirir. Başka bir deyişle varoluşçuluk, insanın dünyaya fırlatılmış bulunduğunu, dolayısıyla kendisini nasıl oluşturursa öyle olacağını; insanın özünü kendisinin belirleyeceğini, bireysel insan varlığının sabit ya da değişmez bir doğasının olduğunu öne sürer.
a
Bu nedenle varoluşçuluk, bireylerin mutlak bir irade özgürlüğüne sahip bulunduğunu, insanın özgürlüğe mahkum olduğunu ve olduğundan farklı biri olabileceğini de dile getirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder