15 Ocak 2015 Perşembe

11-D EVP YAZILARI

A. Kaan TOGAN

          DİLİ DOĞRU KULLANMAK

  Dili doğru kullanmanın önemi çok büyüktür.Özellikle kendimizi ifade edebilme konusunda.Eğer dili ne kadar doğru ve düzgün kullanırsak o kadar da kendimizi doğru ve net ifade ederiz.


   Mesela bir iş görüşmesi sırasında karşımızdaki ile konuşuyoruz ve kendimiz hakkında bilgi veriyoruz.O karşımızdaki kişi kelimelerimize bakıp bizim ne kadar doğru ve net konuştuğumuza bakacaktır.Yada günlük hayatta karşımıza çok çıkacaktır dili doğru ve ya yanlış kullanmak.Türkçe de doğru bildiğimiz ama yanlış olan bir sürü kelime var hayatımızda. Ve maalesef bu kelimeleri düzeltemiyoruz.Çünkü hangi kelimenin yanlış yada doğru olduğunu bilmiyoruz. Aslına bakarsanız da en büyük hatamız bu değil mi ?  


   Demek istediğim şey dili doğru kullanmak insanın kendini daha iyi anlatabilmesini veya da çevresini daha iyi anlamasını sağlar.


 Hüseyin KARAMAZCADIK

Aşk bir gösteri midir?
Aşk bir insanın başka bir insana bağlanması,onu sevmesidir.Bu bir gösteri değildir.Zaman zaman aşkı konu alan filmler,tiyatrolar,romanlar olmuştur.Ama bu aşkın bir gösteri olduğu için değil aşkın çok güzel bir duygu olmasından kaynaklanır.Aşk o kadar güzeldir ki bunu sanat eserleri konu almıştır.Eğer aşk bir gösteri olsaydı ilişkiler çok kısa sürerdi.Evet maalesef hala bazı ilişkiler çok kısa sürüyor.Ama genelleme yapacak olursak ilişkiler uzun.İnsanlar çok uzun süre evli kalıyorlar.Eski çağlardaki aşk ile şimdiki aşkı karşılaştırırsak tabiki farklar var.Eski çağlarda insanlar birbirine çok sağdıktı.Şuan o kadar değil.Bazı ünlüler para için aşkı gösteri olarak kullanıyor.Ama ne olursa olsun aşk bir gösteri değildir.


Bengisu BÜLBÜL

AŞK BİR GÖSTERİDİR

  Aşk, kimine göre güzel sevmek, kimine göre de acı çekmektir.
  Aşkı birden fazla cümleyle tanımlayabiliri aslında. Herkes hayatında bir kere de olsa bu duyguyu yaşar. yaşanması gereken bir şeydir bence bu. İnsanların şiirlerde, şarkılarda, filmlerde, kitaplarda neyi anlatmak istediğini anlamış oluruz. okuduğumuz yazılara anlam yüklememizi sağlar.
  Aşk, bir gösteridir aslında. Aşıklar aşklarını göstermek için her türlü şeyi yapmışlardır. Şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiş, aşklar ilan edilmiş. Gösteriler yaparak, sevdiğinin dikkatini çekmişlerdir. Bu sayede sevdikleri onları fark etmiştir. Aşk, fark edilmek ister. Karşıdaki kişi tarafından fark edilmediği sürece sadece aşık olan kişiyi üzer bu durum. Bu yüzden aşk fark edilmek ister.
  Aşık olan kişi sevdiğine kendini göstermek için çabalar. Bu da aşkın bir gösteri olduğuna dair nedenlerden biridir.
  Bu sebeplerden dolayı aşk için bir gösteridir diyebiliriz.

Ceren GİZİR 
HAYATA BAKIŞ VE SEVGİ
      İki insan hayatı aynı yönüyle görüyor, yorumluyorsa bu iki insan arasında ister istemez bir çekim ve iletişim gerçekleşir.
     Hayata bakış genetik değildir. Bir babayla bir çocuğun ya da abiyle kardeşin hayata görüşleri ve yaşanmışlıkları farklıdır. Sevgi hayata bakış açısıyla ilgili değilmiş gibi görünebilir. Fakat emin olun insanların hayata aynı baktıkları bir ortak nokta mutlaka vardır.
      Çok modern bir ailede yetişen çocukla, dönemin gerisinde kalmış bir ailede yetişen çocuk hayata bakış açıları farklıdır. Modern aile çocuklarını akşam dışarı çıkarabilirken, modern olmayan yani çağın gerisinde kalmış bir aile bu olaya pekte sıcak bakmaz. Evet bu ailelerinde hayata ve dünya şartlarına karşı baktıkları ortak bir pencere var. Eğitim her iki ailede çocuklarının en iyi şartlarda okumasını ister buda onları aynı pencereden bakmaya iter sevgi mantıkla doğru orantılıdır. Sevdiğimiz şeyler bize mantıklıda gelir. Bu iki ailede de konuşulan ortak bir nokta vardır. Kesinlikle iletişim varsa sevgide oluşur.
     Bir toplantıda siz ortaya bir fikir atarsınız. Herkesin konuya bakış açısı farklıdır. Sizi destekleyenlerle aranızda bir sevgi bağı oluşur. Çünkü hayata aynı pencereden bakmak başınızdan benzer olayların geçmesine de bağlı olabilir. Bu sevgi iki kişi arasında mantık çerçevesinde de aynıdır. Aslında hayata bakışın aynı olması insan ilişkileri bakımından çok güzeldir. Kavgalar ve tartışmalar azalır. Çünkü insanlar birbirlerini anlamaya başlar buda o insana sempati ve sevgi oluşmasını sağlar.

Deniz ÖZÇELİK


Aşkın olması için iki kalp bir olmalı mıdır ?


Tabikide olmayabilir. Birine aşık olunca onun aşkını beklemezsin.O seni sevmesede , o sana aşık olmasada , seversin işte onu.
Onun aşık olmasını beklemek aptallıktır. Sen sadece kendi duygularını düşünürsün , değerlendirirsin , tartarsın...
 İşin içinden çıkamadınmı aşık olmuşsun demektir. Aşık olan bir kişi diğerinin aşkını beklemez , aşk çift kalp istemez eğer isteseydi ne ferhat hiç görmediği şirin için dağları delerdi , ne de mecnun leylayı bir daha görmek için çölleri aşardı

Deniz TİMUÇİN

BAKIŞ AÇISI  VE  SEVGİ

            Her insanın, hayata bir bakış açısı vardır. Büyüdüğü aile , yetişme tarzı , çevresi, eğitimi bakış açısını şekillendirir. Kişinin ilgi alanı , yeteneği  ve nelerden zevk aldığı da bu konuda önemli  bir etkendir.
Bu nedenle ,bakış açısını insan ilişkilerinde değerlendirirken olumlu veya olumsuz iki etken üzerinde konuşabiliriz. Birincisi, hayata bakış açıları birbirine benzeyen kişilerin mutlaka iyi anlaştıklarını , iletişimlerinin çok iyi olduğunu  , birlikte olmaktan zevk aldıklarını söylemek doğru olmayabilir. Kişilerin bakış açılarının aynı olması monoton bir ilişkiyi ve birlikte geçirilen zamanın sıkıcı olmasına sebep olabilir. Bu durum, iki kişinin ilişkisini olumsuzsuz  etkileyebilir. İkincisi ise aynı bakış açısına sahip iki kişinin  arasında sevgi oluşacağıdır. Ben iki kişinin hayata bakış açısının aynı olmasının sevgiyi yaratacağını düşünüyorum. Çünkü  bakış açısının uyuşması ,birlikte yapılan her işten zevk almayı , anlaşmayı , paylaşmayı sağlayacak.Örneğin ,tiyatro ,resim veya müzik sanatıyla ilgilenen iki kişiyi düşünelim. Bunların sanatla uğraşmaları, ortak dil oluşturmalarına ve de birbirlerine yakınlaşmalarını  sağlayabalilir.  Bu da iki insanın   ilişkisini olumlu olarak etkilenmesine neden olacaktır.
Aynı bakış açısından bakan, paylaşan ,anlaşan  kişiler arasında mutlaka bir  sevgi bağı oluşur.  Sevgi , aşktan daha güçlü ve daha uzun süreli bir bağdır.  Sonuç olarak , hayata  bakış açılarındaki ortak noktaların olması sevgiyi oluşturacaktır, Birbirlerini seven iki insan için  ise mutlu olmak kaçınılmaz bir şeydir.

Taylan Edip ERÇELİK

                           DİLİ  DOĞRU  KULLANMAK…
             Dil, insanlık tarihiyle beraber ortaya çıkmış ve süregelmiş bir olgudur. Bu süreçte insan ve iletişim gelişim göstermiştir. Dil, ültürünün en temel ögesi olarak insanlar arası iletişimde en etkin araç olarak kabul edilmektedir.
             Dilin düşünceyi etkilemesi, kültürel değerleri nesilden nesile aktarması ve millete yön vermesi yaşamsal önem arz etmektedir. Dilin düşünce ile  etkileşimi göz önüne alındığında, dilde oluşabilecek kirlenme zaman içinde millî kültür yapısını da bozabilecektir. Dilde meydana gelen kirlenmeye yabancı dillerden dilimize giren çok sayıda sözcük ve dilimizin yanlış kullanımı neden olmaktadır.
             Türkçe’mizin en önemli problemlerinden birisi dil kirliliğidir. Bu dil kirliliğinin nedeni, yabancı kelimelerin dilimize karışmasıyla ya da dilimizin yanlış kullanılmasıyla ortaya çıkmaktadır.. Her dilin olduğu gibi Türkçenin de kendine özgü kuralları vardır. Bununla beraber, günümüzde Türk dilinin bozulmasına yol açan en bilindik yanlışlar okumuş olduğumuz Türkçe Off kitabında başta internet olmak üzere, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, küreselleşme sürecinin hızla ilerlemesi şeklinde ele alınmıştır.Bu yanlışlar toplumları etkilemekte ve kültürel kimliğin, ögesi olan dili örselemektedir.  Bu kirliliğin önlenebilmesi için Türkçemiz doğru kullanılmalı, yabancı sözcüklerden arındırılmalı, yazım kurallarına uyulmalı, yazılı anlatımlarda, sade bir Türkçe kullanmalıyız.
                İnsanları, düşünceleri, nesneleri, dilin aracılığıyla kavrarız. Dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin önemi burada ortaya çıkıyor. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız, sorusunun cevabı da buradadır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir; yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir. Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına, başkalarını ve başka nesneleri bize yansıtan bir aynadır.
            Dili ile kendini ifade edemeyen, birbirini anlamayan, geçmişini bugünle birleştiremeyen, dilini geliştiremeyen milletler yok olmaya mahkumdur. Gelin çevremizi bilinçlendirelim. Önayak olalım. Türkçe bize, biz dünyaya yeteriz. Yeter ki onu doğru kullanalım.

Elifsu LOĞOĞLU

ÖZGÜRLÜK
Özgürlük birinin engellenmeden veya sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. İnsanlar doğuştan özgür olarak doğmuştur. İnsanların özgürlüklerini kısıtlamak, onların var olma amaçlarını kısıtlamaktır. Bir insan kısıtlandığında, istediğini yapamadığında, düşündüğünü ifade edemediğinde kendini yaşıyormuş gibi hissetmez. Bir insanın yaşaması için nefes alması, var olması, uzayda bir yer kaplaması yetmez. Aynı zamanda yaşadığını da hissetmesi gerekir. İnsanın temel haklarından en önemlisi özgür bir birey olmaktır. Özgürlüğün birçok çeşidi vardır. Felsefi açıdan özgürlük, siyasi açıdan özgürlük, düşünce özgürlüğü gibi. Felsefi açıdan özgürlük, hiçbir zorlama olmadan kendi kendine kendi düşüncelerine dayanarak karar vermesi ve bu karar doğrultusunda hareket edebilmesidir. Siyasi açıdan özgürlük ise devlet adamlarının, milletvekillerinin kendi düşüncelerini hükümete boyun eğmeden, muhalefet olarak salt bir şekilde dile getirebilmesidir. Eğer bunlardan bir tanesi bile eksik olursa insan tam anlamıyla özgür sayılmaz.
Mesela bir konu hakkında fikir sahibiyiz. Ama bu fikir diğer insanların hoşuna gitmeyecek bir fikir olsun. Eğer bu fikri söylersek toplumdan dışlanacağımızı biliyoruz. Bu yüzdende fikrimizi, düşüncemizi dile getiremiyoruz. En sonunda bu kısıtlamalar yüzünden, toplumdan dışlanma korkusu yüzünden mutlu olamıyoruz.
Sonuç olarak eğer özgürlük çeşitlerinden bir tanesi bile insanda eksik olursa o insan mutlu bir şekilde yaşayamaz.

Ezgi Kübra ÇELİK


      Özgürlük kelimesi birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Felsefede ise özgürlük, determinizm (gerekircilik) karşıtı özgür irade fikrini içerir. Politikada özgürlük, hükümet baskısından bağımsızlık demektir. Ancak özgürlük sadece bu başlıklar içinde kalan bir kavram olmayıp bütün alanlarda kendini gösteren bir ifadedir. Düşünmede, sosyal hayatta, seçim yaparken, karar verirken her alanda karşımıza çıkmaktadır.
    Özgürlük insanın iradesini sınayan, insanın belki de tanımasını, kendiyle yüzleşebilme imkânı sunan bir kavramdır. Özgür insanların hiçbir sınırlaması olmadığı için diğerlerine göre daha çok seçeneğe sahiptirler her alanda onların varlıklarında istediklerini kolayca elde etme içgüdüsü vardır. Böylece özgürlüğün sadece siyasi ve felsefi bir kavram olmadığını, aynı zamanda bir varoluşsal hal, bir duyuş olduğu sonucuna varabiliriz.

Ezgi Nur DEVECİ

Dil insanlar arasında iletişimi sağlayan bir araçtır.Dil sayesinde kişiler birbirini en iyi şekilde anlar.Ancak bu dil doğru bir şekilde kullanılması gerekir.
Dilimiz doğru kullanıldığı taktirde insanlar birbirleriyle iyi ilişkiler kurarlar,aralarındaki iletişim kolay ve sağlam olur.Örneğin.,kendi memleketimizden farklı bir yere gittiğimizde oranın dilini anlamadığımız için karşımızdaki insanla anlaşma zorluğu çeker,derdimizi birbirimize anlatamayız.Tamamen iletişim bozukluğu olur.Kendi memleketimizde bile dilimizin yanlış ve kötü kullanılmasından dolayı insanlar arasında kopukluk,anlayışsızlık ve büyük bir kargaşa olur,bununla beraber de birçok sorunlar ortaya çıkabilir.
Bütün bunlardan dolayı insanlar arasında sorunlar ve mutsuzluklar olmaması için dilimizi güzel ve doğru bir şekilde kullanmalı,kelimelerive anlamlarını bilerek konuşmalıyız.Ancak böyle olduğu taktirde insanlar arasında kargaşa ve mutsuzluklar olmaz.

Gizem ERDOĞAN

+++                                                  ÖZGÜRLÜK
   Özgürlük veya Erkinlik, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Bana göre kişinin ruhen ve bedenen serbest olma halidir.
  Siyasi olarak özgürlük kişinin bedenen serbest olamama durumudur. Felsefi olarak ise düşüncelerinin kısıtlanması durumudur. Bence özgürlük siyasi yada felsefi bir kavram değil , insanın benliğinde , ona zaten öğretilmiş olan bilgilerdir. Bir canlının yaşamak için uyum sağlaması , ortama uyması gibi özgürlükde içindeki bilgilerde saklıdır. Sadece dışarı çıkmayı bekliyordur. Yaşama isteği gibi tüm duygulardan güçlüdür , dinden bile. Buna örnek olarak İngilizlerin araplara bağımsızlık teklif etmesi üzerine bize karşı savaşmaları gösterilebilir. Özgürlüğün kısıtlaması aile tarafından da olabilir. Düşünsenize ; özgürce düşünemediğiniz , düşündüklerinizi söylemeye korktuğunuz bir yaşam . Günümüzden bir örnek verelim. İnsanlar düşüncelerini doğru buldukları partiyi rahatça söyleyemiyorlar. Yada çocuk mühendis olmak ister ama aile baskısı ve iş bulamama riskinden doktor olur. Burada ailesi yüzünden kısıtlanmış bir birey görüyoruz. Yada din ve aile baskısı yüzünden küçük yaşta kapananlar. Fransız İhtilali nasıl başladı? Düşüncelere dar bir pencereden bakıyorlardı. Düşünceler kısıtlanıyordu. Din ne söylerse , neye doğru derse ona inanmak zorunda kalıyorlardı. Sonunda özgürlükleri için savaştılar ,  dünyaya yayıldı ve tüm dünyayı değiştirdi.
  Sonuç olarak özgürlük her duygudan güçlüdür ve kişinin uğruna ölebileceği bir duygudur. Varoluşsal hal , bir duyuştur.

Kaan KARDAŞ

                                                      ÖZGÜRLÜK    
Özgürlük: herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî. Özgür irade, bireysel özgürlük, adalet, kamu hakları, politik özgürlük, ifade özgürlüğü, ahlaki sorumluluk, özerklik, öz irade kavramlarını karşılayabilen genel bir anlama sahiptir. Felsefi bir problem olan bireysel özgürlüğü ele alacağız. En kısa tanımıyla: “kendi hareketlerini kontrol edebilme niteliği“dir

Özgürlüksüz toplum hiç bir gelişme kaydedemez çünkü genelde dinin kontrolü altındadırlardır. ve dinin dediği şeyden dışarı çıkamazlardı. Zaten önceki hayat ada da böyle olmuştur. Batı devletleri rönensans ve reform hareketlerinden sonra bilim adamları dinin kontrolü altından çıkmış ve o günden sonra pozitif bilimde dahil olmak üzere bilimin tüm türlerinde gelişme kaydedilmiştir. Mesela dünyanın yuvarlak olduğunu savunan bilim adamını idam etmişlerdir ama yıllar ilerledikçe bunun doğru olduğu anlaşmıştır.
Toplumlar özgür bırakılmalıdır ve bilimin gelişiminin önü açılmalıdır.         


Mert EGE       


 SEVGİ SONSUZ


Bu cümleyi açıklayacak olursak; zaten insanları bir arada tutan şey sevgidir. Sevgi ortamının oluşabilmesi için hayata bakışın aynı olması, aynı şeylere gülüp aynı şeylere beraber ağlamaktır. İçimiz sevgiyle doldurursak kapılar kesinlikle açılacaktır. Yaşamın temeli sevgidir. Sevgi yaratır, yarattırır, uyum içinde oluşturur güzelliği.


Sevmediğimiz bir insanı düşünmez, neleri sevip sevmediğini sormayız. Hayata bakışımız ve sevdiğimiz bizi bağlayan unsurdur. 

Nihat DAĞTEKİN 

Aşkın olması için iki kalp bir olmalı mıdır? Bence olmasına gerek yoktur. Günümüzden örnek verir olursak çoğu aşk evliliği ayrılıkla sonlanıyor. Bir süreden sonra anlaşmazlıklar başlıyor. Ama birde insanlarda bir düşünce var:'Benim sevdiğim beni sevsin' bu tür sevgili seçimleri hep hüsranla bitmiştir. Ünlü bir şair demiş ki:'Kendi sevdiğinle değil, seni sevenle ol'. Bence çok doğru söylemiş. Eğer kendi sevdiğimizle bir aşk yaşanırsa karşı taraf çoğunlukla kendi çıkarları için bizleri kullanabilir ve bir sürü hataya zorlayabilir ama ya bizi seven biriyle olsak nasıl olurdu? Ne çıkar nede zorlama söz konusu olmaz. Bir zamandan sonra bizler, bize aşık olan kişinin ilgisine sevgisine aşkına ve şefkatine aşık olup ona hakketiği sevgiyi yaşatabiliriz. Ama dediğim gibi aşkın olması için asla ve asla iki kalp bir olmak zorunda değildir! Saygılarımla Nihat Dağtekin... 


Orhan DÖNMEZ:

Özgürlük yalnızca felsefi ve siyasi bir kavram değil aynı zamanda bir varoluşsal hal , bir duyuştur. Özgürlük kelimelerle ve ifadelerle sınırlandırabileceğimiz bir kavram değildir. Varoluştan gelen ve sonsuzluğa giden süreçte insanlara verilen temel bir haktır özgürlük. Yediden yetmişe tüm insanlarda bulunan bu hak sınırlandırılamaz ve engellenemezdir.
Bulunduğumuz çağa gelene kadar birçok millet özgürlük savaşı verdi ve hala da vermektedir.  Örnek olarak verirsek yakın geçmişteki bağımsızlık, milliyetçilik savaşları sonucunda birçok çok uluslu imparatorluklar yıkıldı ve birçoğu amacına ulaşıp kendi bağımsızlıklarını ilan ettiler ve özgürlüklerine kavuştular. Bu olaylara örnek verirsek 1. Dünya savaşı sonuncunda yenilen Osmanlı devletini paylaşmaya başlayan itilaf devletlerine karşı başlayan kurtuluş savaşı,Fransız İhtila’li sonucu Osmanlı devletindeki azınlıkların ayaklanması vb. bir sürü örnek verebiliriz. Verilebilecek en büyük örnekse bu savaşlardan önce dünyadaki devlet sayısının şimdikinin sadece 1/3 –  1/4ü kadardı.
İnsanlar her dönemde özgürlük, bağımsızlık savaşı vermiştir. Özgürlük insanın ruhunda içinde var olan ,yaşayan bir düşünce, hak ve bir kavramdır. İnsanlar özgürlükleri için her zaman savaşır önemli olan insana bu düşünce yolunda bir yol gösterilmeli,bir kıvılcım ateşlemektir.      

Özgün MÜLAYİM 

Sevgi ile hayatın bakış açısı arasında bir ilişki olduğuna inanıyorum. Çünkü sevgi iki insanın birbirlerinin farklılıklarından hoşlanıp onu tanıyıp oluşturmasıdır.ama bakış açısı öyle değildir. Bakış açısı iki farklı kişinin bir olayı durumu konuyu ya da eylemi farklı ele almasıdır. Eğer bu insanlar farklı bir konuyu aynı düşünceler altında incelemesi ve sonunda ortak karara varmasıdır. Bu böyle devam ettikçe aynı şeyleri yapmaya aynı fikirleri paylaşmaya başlayacaktırlar. Bu şekilde gittikçe daha samimi olacaktırlar dost olacaktırlar. Ve dostluktan öteye geçemeyeceklerdir. Diyelim ki aynı bakış açısına sahip olan kız ve erkek arasında bir sevgi bağı oluştu bu sevgi bağı iki taraftanda aynı şeyleri gördükten aynı şeyleri düşündükten dolayı farklı şeyler yapmayı farklı şeyler düşünmeyi isteyeceklerdir. Bu durum iki taraflı aynı bakış açılı olan insanlar için zordur bunu değiştiremeyecek ve birbirlerinden soğuyacaklardır. Buda sevginin azalması anlamına gelcektir.

Mehmet Mert SALKIN

Özgürlüğün tanımı bir kişinin başka bir kişinin özgürlüğünü kısıtlamadan yaptığı davranışlardır. Felsefede ise özgürlük kişinin kendi iradesiyle yaptığı ya da yapmak istediği davranışlardır. Yani kimsenin zorlamasıyla falan değil kendi seçtiği doğrularla yaptığı davranışlar demektir. Oysaki özgürlük insanın doğmasından itibaren başlar ve ölümü ile son bulur. İnsan ömrü boyunca özgürdür ve özgürce davranır. Fikirlerini ve duygularını başkalarına istediği gibi anlatır. Anlatan kişi anlatmada ve anlattığı kişi dinlemekte de dinlememekte de özgürdür. Michael Dixon : “Daha fazla farkında olmamız gereken şu ki özgürlüğün kendiliğinden bir koruyucusu yok. ’’ demiştir. Özgürlüğün kendiliğinden koruyucusu yoktur çünkü onu bizler korumalıyız, ona bizler sahip çıkmalıyız. Michael Ivens : “Özgürlüğün değerinin anlamanın en iyi yolu onu kaybetmektir.’’ demiştir. İnsanlar sahip oldukları şeylerin değerini bilmezler ancak onu kaybedince değerini anlarlar. Özgürlük çok fazla olmasa da göreceli bir kavramdır. Az da olsa kişiden kişiye değişebilir.

Simay ÖZMÜŞ

Konu: Özgürlük sadece siyasi ve felsefik bir kavram değil aynı zamanda varoluşsal hal bir duyuştur. 
Özgürlük kelimesi bize,insanlara ne çağrıştırıyor olabilir? Özgürlük denen şey siyasi ve felsefik bir kavram mıdır? Önce kafamızdaki soruları cevaplayalım. Özgürlük; bana göre farklılıktır,isteklerini yerine getirmek ve bunu yaparken kimseye bağlı kalmamaktır,rahatlıktır. Bu başka şekillerde de ifade edilebilir. Bakış açınıza neye özgürlük dediğinize göre değişir. Örneğin bir çobana göre istediği yerde hayvanlarını otlatmaktır. Bir çocuğa göre istediği bir oyunu oynamak,istediği sesi yapmak,istediği yerde oynamaktır. Bir sanatçıya göre istediği,hoşuna giden notaları bir araya getirmek istediği,düşündüğü şeyi resmetmek. Ya da bir gazetecinin düşüncelerini istediği gibi aktarması ve haber yapmasıdır. Kısacası özgürlük isteklerimiz midir? Evet yapmak istediğimiz,isteklerimiz.  Yapmak istemediğin bir resim,oyun,ders... Bunları isteyerek,severek mi yaparsın? Hayır.  Daha önemlisi yapar mısınız? Baskı ve şiddet ile belki ama bu da bir süre sonra işlerin değişmesine hakkınızı aramanıza neden olacaktır. Çünkü istediğiniz bu değil sevdiğiniz,zevk aldığınız,kendi kararlarınızın olduğu bir hayat istiyorsunuz. Bu anlattıklarımızdan siyaset felsefesinede rastlıyoruz. Devlet,hükümet,siyaset,mülkiyet gibi konular hakkında bu kavram nedir,neden ihtiyaç duyulur,kanun nedir gibi temel sorulara cevap arayan bu konuları felsefeden yararlanarak  inceleyen sosyal bilim dalırıdır. Varoluşsal bir  hal bir duruştur özgürlük. Duruşunu gücünden,rahatlığından alırsın. Rahatlık,güven ve mutluluk gibi kavramlarda senin ruh halini yansıtır.
Her şeyi olduğu gibi yaşamak içinden geleni yapmak icin özgürlük!


Simge BALLI

                                          BİLİM VE SANATIN ÖNEMİ

      Sanatın olmayan bir ülkenin geleceği ve eli hayatı olmamaktadır. Sanatın hakim olduğu bir ülkenin kültürel ve doğal zenginlikleri gelişir sahip olduğu topraklar değer kazanır. Yapılan savaşlardan sonra ülkeler ilk önce sahip olduğu sanatsal eserleri korumak ve onları onarmaya başlamışlardır. Sanatçılarına değer vermeyen bir ülke sömürülme ve tanıtımı bakımından oldukça zayıf kalır.
       Sanatın toplumun gelişmesinde büyük etkisi olmaktadır. Yüzyıllar öncesine kadar insanların çizdiği resimler yazılar sanat olarak günümüzde gösterilmiştir. Sanat insanların bakış açısını değiştirir sanatçıya değer vermelerini ifade eder. İnsanları değerli eserleri yapmaları ve eğitim almaları gerekmektedir. Bilim insanlığa yol gösteren çalışmalardan birisi olmaktadır. Yetiştirdikleri bilim adamları yaptığı çalışmalar sonucunda teknolojinin gelişimini dahi etkilemektedir. Yapılan çalışmalar ülkenin küresel olarak bir çok ülkeden daha üst seviyelere çıkmasını sağlar. Yararlı araştırmalar ile birlikte sorunlar çözülür ve yön göstermektedir. Bilimin gelişmesi toplumda eğitime yön verir çalışmaların yapılmasını sağlamaktadır. Bilim ve sanat birbirleri ile ilişkili olmaktadırlar. Bilim çalışmaları aslında bir sanatın eseri olarakta görülür, sanatsal çalışmalarda bilime yön vermektedir.
          Dolayısıyla toplumsal yaşamı hiçbir zaman sanattan bağımsız düşünemeyeceğimize göre her toplum kendi sanatına ve sanatları icra eden sanatçılarına, geleceğimizi oluşturacak gençlerin sanat eğitimlerine büyük önem vermesi gerekmektedir ki çağdaş bir toplum seviyesine ulaşabilelim. Atatürk'ün "Sanatsız kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." sözü bizlere her zaman ışık tutacaktır.
Togan GÜRCÜOĞLU

ÖZGÜRMÜYÜZ                                   

                Özgürlük,  kişinin kendi hürriyetini yani düşünce ve hareketlerini , kişisel davranışlarını kontrol edebilmesidir. Özgürlüğümüz kendimizde var olan bir şeydir, başkasına bağlı değildir. Eğer başkasına bağlıysa siz gerçekten özgür değilsiniz demektir. İnsan kendisi için vardır. Elbette dış unsurlar , yani başka insanlar için yaptığımız şeyler de  vardır. Ama bunlar bizim özgürlüğümüzü , hayatımızı etkilememelidir. Özgürlüğünüzü kaybetmek bana göre benliğinizi kaybetmek gibi bir şeydir. Bu dururda insan kendini  sanki kontrolü halatlarla bir başkasının elinde, onun komutasına bağlı gibi hisseder..
             Ancak insan toplumsal bir varlıktır,tek başına yaşayamaz. Toplumla birlikte yaşamak da insanın bazı özgürlüklerini kısıtlamasını gerektirir. Her istediğini yapamaz.  Haklarını ,özgürlüklerini kullanırken başkalarını da düşünmek zorunda kalır.  Aksi taktirde yani herkesin özgürlüklerini sınırsızca kullandığı bir yerde , düzenin sağlanması mümkün olamaz.             
Bir an için herkesin  “Nasıl olsa ben özgürüm” diyerek  her istediğini yaptığı bir toplum düşünün. O zaman orada her şey karma karışık hale gelir. Hiç kimse özgürlüğünü tam olarak kullanamaz.. 
             Mustafa Kemal’in” Vatandaş İçin Medeni Bilgiler”  kitabında yazdığı Hürriyet bölümünde : Özgürlük, başkasına zararlı olmayacak her türlü kullanımda bulunmaktır. Kişisel özgürlüğe sınır olarak, başkalarının özgürlük sınırı gösterilir. Bu sınır ancak yasa yoluyla saptanır ve belirtilir “ demektedir.
                  Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin  4. maddesinde de “ Özgürlük, başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmeye dayanır. Onun için, her insanın doğal haklarının sınırı, toplumun başka üyelerine aynı hakları sağlayan sınırlardır. Bu sınır ancak yasa ile belirlenebilir.”  Diyerek insanın özgürlüğünün sınırsız olmadığını ve başkalarının  özgürlüğü ile sınırlandığını anlatmışlardır.
            Ama toplumda düzen sağlanacak diye de insanların yaratıcılıkları ellerinden alınmamalı, belli sınırlar dahilinde her insan dilediğince özgür olabilmelidir.Aksi taktirde insanın varoluşunun bir anlamı ve  koyunlardan bir farkı kalmaz.
   

Tuşe ŞENYÜREK


ÖZGÜRLÜK SADECE SİYASİ ve FELSEFİ BİR KAVRAM DEĞİL AYNI ZAMANDA BİR VAROLUŞSAL HAL BİR DUYUŞTUR.
    Özgürlük; siyasal, toplumsal, felsefi ve gündelik yaşam alanlarında çeşitli anlam boyutlarında kullanılan kavramdır.
 
     En genel haliyle , özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama , dış etkilerden bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halidir. Başka  bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi, kendi seçimlerini kendi iradesiyle yapabilmesidir. Burada özgürlük bir irade özgürlüğüdür. Siyasal ve toplumsal alanlarda özgürlük daha karmaşık ve çok anlamlıdır. Konu siyasi oldu mu bütün bunlar toplumu ilgilendirir, dolayısıyla tekil özgürlüğün çoğul özgürlüğü kısıtlamaması ve ona zarar vermemesi gerekir. Felsefi anlamda ise kavram tamamen kurumsal boyutta değerlendirilir ve düşünce tarihinin başlangıcına kadar uzanan bir geçmişe sahip olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca özgürlük bir varoluşsal hal duyuştur. Varoluşçuluk, insanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığı büyük güçle vurgulayan, iradesi ve bilinci olan insanların, irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren bir düşünce akımıdır. Bu akım insan özgürlüğüne inanır ve insanların davranışlarından sorumlu olduğunu öne sürer. Varoluşçuluğa göre, varoluşçu felsefe, geleneksel felsefenin öne sürdüğü gibi, özün varoluştan önce değil de, varoluşun özden önce geldiğini öne sürer. İnsanın önce var olduğunu daha sonra da kendisini tanımlayıp, özünü yarattığını dile getirir. Başka bir deyişle varoluşçuluk, insanın dünyaya fırlatılmış bulunduğunu, dolayısıyla kendisini nasıl oluşturursa öyle olacağını; insanın özünü kendisinin belirleyeceğini, bireysel insan varlığının sabit ya da değişmez bir doğasının olduğunu öne sürer.
  a
   Bu nedenle varoluşçuluk, bireylerin mutlak bir irade özgürlüğüne sahip bulunduğunu, insanın özgürlüğe mahkum olduğunu ve olduğundan farklı biri olabileceğini de dile getirir.

                                                                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder