23 Nisan 2016 Cumartesi

11-D ve 11-E Sınıflarının Münazaralarından Kareler

Kitap: Gençlik ve Edebiyat Hatıraları
Yazar:Yakup Kadri Karaosmanoğlu
TEZ 1:Sanat,sanat içindir.
TEZ 2:Sanat toplum içindir.




































10 Nisan 2016 Pazar

    


SEVGİLİ ÖĞRENCİLER,
SİZİNLE LİSELER ARASI, MEHMET AKİF ERSOY'A MEKTUP, YARIŞMASINDA OKUL BİRİNCİMİZ OLAN 9/E SINIFINDAN GÜL ŞENİZ YÜKSEL ADLI ÖĞRENCİMİZİN YAZISINI PAYLAŞIYORUM. OKUYUP YORUM YAPARSANIZ SEVİNİRİM.
    

    Sevgili Mehmet Akif,
   
    Herkes senin İstiklal Marşı’mızın şairi olduğunu, ne kadar koca yürekli bir adam olduğunu bilir elbet. Bunlardan bahsetmek isterim tabiî ki fakat Mehmet Akif Ersoy deyince aklıma kardeşimin birinci sınıf  yıl sonu gösterisi geliyor. Neden mi? Anlatayım. O gün gayet neşeli mutlu mesut gösteri izlemeye gitmiştik. Bütün çocuklar gösterilerini tamamlamış sıra kardeşimin İstiklal Marşı’nı okumasına gelmişti. Başlar başlamaz gözleri dolmuştu zaten fakat beşinci altıncı kıtaya geldiği sıralarda kendini tutamayıp hüngür hüngür ağlamıştı. O eksik dişli minik haliyle tutamamıştı gözyaşlarını. O zaman anladım senin tahmin ettiğimden çok ama çok daha iyi bir şair olduğunu. Küçücük bir çocuğa bile o kadar dokunmuştu ki sözlerin. İçindeki vatan sevgisini ortaya çıkarmıştı. Bu olay üzerine sana olan ilgim ve sevgim kat kat artmıştı.

   Annem bir gün eve elinde bir kitapla gelmişti. Kitabın ismini pek hatırlamıyorum ama” Küçükken Zorluk Çekmiş Ünlü Çocuklar” gibi bir şeydi. O kitapta senin hayatına da yer verilmişti ve ben en çok o bölümü sevmiştim. Fatih’te bir evde oturduğunuzu, küçükken evinizin yandığını, okula gitmek için kilometrelerce yol yürüdüğünü… Ama beni en çok etkileyen arkadaşların senin için para toplayıp tramvaya binmeni istediklerinde onlara ”Ben güreş ile uğraşıyorum antrenman olsun diye yürüyorum.” Deyip, onlara yalan söylediğin için kendini kötü hissedip güreşe başlamandı. Kısacası ben dürüstlüğü de senden öğrendim. Sen sadece İstiklal Marşımızın yazarı değil aynı zamanda benim yoluma ışık tutan insansın.

   Hadi dürüst olmayı koyduk cebe. Peki ya diğer öğrendiklerim? Bir sözün vardı: “ Kim demiş Avrupa insanı medeni? Ne edep var ne haya çırılçıplak bedeni,eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni, desenize hayvanlar bizden daha medeni!”Bunu okuduktan sonra Batıya olan o parlak bakış açıma bir örtü çekip Doğu insanına daha çok saygı duymaya başlamıştım. Ben edebi de senden öğrendim.

   Okumak için o kadar yol yürüyüşün… Ben okuma sevgisini de senden öğrendim. Herkes bahsedecektir bu olaydan biliyorum ama İstiklal Marşı Yarışması'nda hakkın olan paraya bile dokunmadın. Ben az ile yetinmeyi de senden öğrendim, bayrak sevgisini de.

   Ankara’da iken senin evini müze haline getirmişlerdi. Normalde yabancı ülkelerde olsam o ülkenin çok önemli şairlerinin evi saray yavrusu gibi olurdu bence ama senin evin hem küçük hem de samimiydi. Ben mütevazılığı da senden öğrendim.

   İstiklal Marşı’nı okuma yazma öğrendikten sonra okudum ve içimde dalgalanan ay yıldızlı bayrağı hissettim. Ben şairlik ruhunu da senden öğrendim. Bunun yanında sadece şair değildin sen. Aynı zamanda gazeteci, öğretmen, milletvekili ve veterinerdin. Bakış açımı genişletmeyi de senden öğrendim. Seninle dalga geçmek için “Siz baytar mısınız?” dediklerinde “Evet bir yeriniz mi ağrıyor.” Deyişin. Ben lafı doğru yerde söylemeyi ve birazda espritüelliği de senden öğrendim.

   Bir sözünde ise “ Aldanma insanların samimiyetine! Menfaatleri gelir her şeyden önce… Vaat etmeseydi Allah cenneti; O’na bile etmezlerdi secde.”Demiştin. Burada ise insanoğlunun bencil olduğunu ve herkese güvenmemem gerektiğini de öğrettin.

   Daha birçok şey var bana öğrettiğin. O kadar saygı duyuyorum ki sana sefalet içinde zenginlikti kişiliğin. Bekli de İstiklal Marşı’nı yazdığında alsaydın o parayı, bu kadar dikkat çeken ve ilgi odağı olan bir şairimiz de olamayacaktın. Sen dinin ile şerefin ile yaşamayı seçtin bu topraklarda. Biz yeni nesil ise bunlardan bihaber yaşıyoruz. Herkes Batılılaşmış. Ne edep kalmış ne terbiye. Ne sevgi var ne saygı bu devirde. Herkes neye inanacağını şaşırmış. Ama sakın merak etme öğrettin bana bir şeyler de ve unutma ben de senin öğrettiklerini öğreteceğim bu nesle.


                                                               ADI VE SOYADI: GÜL ŞENİZ YÜKSEL

ESİNTİLER

9/E  GÜL ŞENİZ

Suç Bizde…
     En çaresiz olduğunuz an nedir sizce? Aşk acısı çektiğiniz an mı? Yoksa kendinizi bir başınıza ağlarken bulduğunuz an mı? Annenizle kavga ettiğiniz veya düşük not alıp sınavı geçemediğiniz an mı?
     Bence en çaresiz olduğunuz an, en değer verdiğinizin acısız ölmesi için dua ettiğiniz andır. Son kez sesini duyacakmış gibi konuşmaktır onla. İyileşmeyeceğini bildiğiniz halde içinizde bir umut beslemektir. Onun kokusunu hatırlamaya çalışmaktır. Onunla geçirdiğiniz anları gözlerinizi kapayıp canlandırmaktır. En kötüsü ise onu bir daha hiç göremeyeceğinizi düşünmektir…
     Şu ölüm yok mu, şu ölüm. Islak toprak kokulu şu ölüm. Bir beni yakmaz ki bu dünyada… Herkesin bakışlarındaki soğuk korkudur şu ölüm. En çaresiz bırakan şu ölüm…
     Belki de bizdedir suç, nereden bilir ki insanoğlu hayatın kıymetini. “Hayat zor be!” der. Geçer. Peki ya ne kadar hayatının kaldığını bilmek zor değil midir? Hayata son kez bakmak? Gözünden bir damla yaş akıtmak…

     Bakmayın işte hayatımızın en güzel dönemlerinde “Hayat zor be!” deyip geçiriyoruz. Suç bizde…