11 Mart 2015 Çarşamba

ÜNLÜ YAZAR LEV TOLSTOY VE HAYATI Lev Tolstoy; 28 Ağustos 1828'de Rusya'nın Tula şehrindeki Yasyana Polyana adlı, içinde yedi yüz köle çalıştırılan kocaman bir konakta dünyaya geldi. DEVAMI İÇİN LÜTFEN BLOG SAYFAMIZI ZİYARET EDİN...


    İlgililerin dikkatini çekebilecek bir konu bulmaya çalıştım ve bunda karar kıldım. Birçok internet sitesinden araştırma yaptım. Elimden geldiğince doğru bilgilere ulaşmaya çalıştım. Umarım severek okursunuz.




    ÜNLÜ YAZAR LEV TOLSTOY VE HAYATI
    Lev Tolstoy; 28 Ağustos 1828'de Rusya'nın Tula şehrindeki Yasyana Polyana adlı, içinde yedi yüz köle çalıştırılan kocaman bir konakta dünyaya geldi. Rusya’nın en büyük ve en köklü ailelerinden biri olan Tolstoylar, aynı zamanda en zenginlerinden de idiler. Babası büyük Piyer, Osmanlı elçiliği vazifesinde bulunmuş mühim bir babanın çocuğuydu. Annesi, Bolkonski ailesinden bir prensesti. Tolstoy böyle bir zenginlik içinde hayata gözlerini açtı. Fakat annesini üç yaşında ve her şeyden çok sevdiği babasını dokuz yaşında kaybedince, onu da saran ölüm korkusu küçük yaşta kendisini perişan etti. Bu üzücü olaydan sonra Tolstoy'u akrabaları olan iki kadın büyüttü. İkisi de son derece iyi kalpli, dindar ve candandılar. Onların yanında biraz olsun mutluluğu ve huzuru tatmıştı.
    Tolstoy tüm hayatı boyunca hep başkalarını düşünen bir kişi olmuştu. Daha küçücük çocuk iken kendisini birazcık mutlu hissetti mi, hemen mutlu olmayan insanları hatırlar, ağlamaya başlardı. Atının boynuna sarılır, canını acıttığı için ondan özür dilerdi. Bazı hikâyeler uydurur, kendi hikâyelerine kendi ağlardı. Aynı zamanda öğrencilik hayatı boyunca da çok zeki ve çalışkan bir öğrenci olmuştu. Fransızcasını ilerletmeye çalışmış, Voltaire'i ve J.J. Rousseau’yu çok okumuş ve iki yazarın da büyük etkisinde kalmıştı.
    Çocukluk devri böyle geçerken, 1843’de Darülfünun’un  Şark Lisanları Fakültesi’ne gidiyordu. Doğu dillerine büyük ilgi duymaktaydı. Bunun için önce Arap ve Türk dilleri bölümünü seçti. Sonra dil bölümünü bırakıp hukukta okumayı kendisine daha uygun buldu. Fakat o artık çocukluk günlerindeki dindar Tolstoy değildi. Henüz 17 yaşındayken kiliseye inanmıyordu. Bunun yanında gönülden inandığı bir şey vardı ki, bu da manevi mükemmelleşmeydi. Kendisini ruhen güzelleştirmek için büyük çaba harcıyordu.
    1847’de üniversiteden ayrılıp tekrar baba ocağına, Yasyana Polyana’ya döndü. 1851 senesine kadar orada kaldı. Böylece halkla yakın bir ilişki içine girdi. Fakirlere yardımda bulunmak, iyilik etmek için çalışıyordu. Fakat bu işlerin de kendisini tatmin etmemesi ve aradığı mutluluğu burada da bulamaması onu yeni bir yola girmesine sebep oldu. Bu yol askerlikti. 23 yaşındayken Kafkasya bölgesine gidip orduya girdi. Kafkas Dağları’nda biraz kendisine geldi. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. Bu hikayeler: Sivastopol, Hatıralar, Kazaklar ve İstila idi. Sonra askerliği de bıraktı. Kendi içindeki arayış ve savaşı devam etmekteydi. Bu sırada en sevdiği kardeşi Nikola, kollarında can verdi. Bunun üzerine yok olma duygusu tekrardan sarmış ve inançlarını zayıflatmıştı.
    23 Eylül 1862’de Tolstoy artık evlenmişti. Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi. Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten on iki çocukları oldu; bu çocuklardan beşi öldü. Eserlerinden en kuvvetli olan iki romanı Savaş ve Barış ile Anna Karenina'yı bu dönemde yazdı. Hatta "Savaş ve Barış"ın düzeltmelerini 12 kez yapıp yazmıştı. Karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. Kroyçer Sonat, Efendi ile Uşak, Karanlıkların Gücü, İman Nedir, İnciler, Kilise ve Devlet, İtiraflarım bu yılların ürünleriydi.
    Hayatının son yılında evini ve karısını bırakıp köylüler arasına karışıp kaybolmak için bindiği trende rahatsızlandı. Bir hafta sonra da 20 Kasım 1910 yılında, 82 yaşındayken hayatını kaybetti.
    LEV TOLSTOY’UN ESERLERİ
    Tolstoy birçok alanda eser vermiştir. Tam anlamıyla hayatını yazmaya adamıştır. Buradaki eserlerin dışında, ölümünden sonra da Tolstoy hakkında eserler verilmiştir.
    ROMANLAR
    Çocukluk
    İlk Gençlik 
    Gençlik
    Sivastopol Hikayeleri
    Kazaklar
    Savaş ve Barış
    Anna Karenina
    Kroyçer Sonat
    Diriliş 
    Hacı Murat 
    Serj Baba
    OYUNLAR
    Karanlığın Gücü (dram) 
    Aydınlanmanın Meyveleri (komedi) 
    Ceset (tamamlanmamış dram) 
    HİKAYE VE SKEÇLER
    Toprak Ağasının Sabahı
    Baskın
    Ormanın Kesimi
    İki Süvari Subayı
    Bir Karşılaşma 
    Tipi
    Üç Ölüm
    Aile Saadeti
    Caucasus Mahkumu
    Holstomer 
    İnsanlar Arasında Boş Bir Konuşma
    Usta ve Çırak 
    Köyde Şarkı Söylemek 
    Köyde Dört Gün
    Yanlış Kupon
    Oyun'dan Sonra 
    OTOBİYOGRAFİ
    İlk hatıralar
    İtiraflarım
    Sevginin Talebi (günlüğünden)
    EĞİTİM
    Popüler Eğitim
    Eğitim ve Öğretim Programları ve Danışmanlığın Tanımı
    Bir Okuma Kitabı 
    Popüler Öğretim
    Yeni Bir Okuma Kitabı
    DİN VE AHLAK  
    Doğmatik Teolojinin Eleştirisi
    İncil'in Kısa Bir İzahı
    Neye Güveniyorum?
    Hayat
    Sevgi Tanrısı ve Komşunun Biri
    İnsanlar Niçin Sarhoş Olurlar?
    Tanrı'nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir
    Sebep ve Din
    Din ve Erdem
    Hıristiyanlık ve Vatanseverlik
    Kutsal Kitab'ı Nasıl Okumalıyız?
    Kilise'nin Aldatmacası
    Öldürmeyeceksin
    Dinde Hoşgörü
    Din Nedir?
    Ortadoks Rahiplerine
    Bilgeleri Düşünceleri
    Tek İhtiyacımız
    Büyük Günah
    Adam Öldürme!
    Birbirinizi Sevin
    Gençliğin Savunması
    Tek Emir
    Her Gün İçin
    SANAT VE EDEBİYAT
    Sanat Nedir?
    Sanat ve Sanatsal Olmayan
    Shakespeare ve Drama
    Orloff'un Albümü
    Amiel
    Guy de Maupassant Hikayelerinin Serbest Çevirileri
    HALK İÇİN KISA ÖĞRETİCİ HİKAYE VE MEKTUPLAR
    İnsan Neyle Yaşar
    Sevgi Nerdeyse Tanrı da Ordadır
    İki Yaşlı Adam
    İhmal Edilen Bir Ateş Evi Yok Eder
    Bir İnsana Fazla Mülkiyet Gerekir mi? 
    Tanrı'nın Oğlu
    Pişman Günahkâr
    Aptal İvan
    Boş Davul
    Işıkla Birlikte Işıkta Yürümek
    Esarheddon 
    Üç Soru
    Cehenneme Dönüş
    Çalışmak, Ölmek ve Hastalanmak 
    Bir Dua
    Meyveler
    Niçin?
    İlahiyatçı ve İnsan
    Bir Köylüye Bilimsel Bir Mektup
    SOSYAL VE SİYASİ DENEMELER

    Moskova'nın Nüfus Sayımı
    O Halde Ne Yapmalıyız?
    Kadınlar
    El Emeği
    Zihinsel Hareketlilik ve El Emeği
    Kültür Şöleni
    Bir Devrimci'ye Mektup
    Utandır!
    Vatanseverlik ve Barış
    Liberallere
    Bakanlara
    Sonun Başlangıcı
    Terfi Ettirilmemiş Bir Görevliye Mektup
    İki Savaş
    Suçlu Kim?
    Zamanımızın Köleliği
    Vatanseverlik ve Hükümet
    Gerçekten Zorunlumu?
    Çar'a ve Yardakçılarına 
    Çağın Yaklaşan Sonu
    Askerlik Hatıraları
    Memurluk Hatıraları
    İşçi Sınıfına
    Politikacılara
    Sosyal Reformlara
    Pietro Mazzini'ye Mektup 
    Kendinizi Hatırlayın
    Rus Devrimi
    Büyük Bir Adaletsizlik
    Rusya'da Sosyal Hareket
    Çağın Sonu
    Halkın Savunması
    Askerlik Hizmeti
    Rus Devrimi'nin Anlamı 
    Hükümetin, Devrimcilerin ve Halkın Bir Savunması
    Sessiz Olamam
    Molochnikoff'un Tutuklanmasıyla İlgili
    Kaçınılmaz Devrim
    Stockholm Barış Konferansı'na Bir Adres


    LEV TOLSTOY'UN TECRÜBELERİ ÜZERİNE SÖYLEDİĞİ SÖZLER
    Evliliğe kutsallık veren, aşktır.
    Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir.
    Her şey beklemesini bilen kişiye kendiliğinden gelir.
    Kadın, erkeği kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar.
    Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir.
    Kadının sakladığı biricik sır, yaşıdır.
    Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.
    Müzik duygunun kısaltılmış halidir.
    Sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük yoktur.
    Biz hem kurtların doymasını, hem de koyunların sağ kalmasını istiyoruz.
    Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için, güneşin doğduğunu sanırlar.
    Başkaları için kendinizi unutun o zaman sizi de hatırlayacaklardır.
    İnsanlar çok değişti; dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşi de yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın.
    Kıskançlık, insanı alçatan ve küçülten bir duygudur.
    Hayat bizi resmen dört işlemle sınar; gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der.
    Hayatta unutamayacağımız en büyük pişmanlık, pişman olurum diye yapmadıklarımızdır.
    Ümit, uyanık insanın rüyasıdır.
    Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.
    Bir yazarın içinde daima iki kişi olmalıdır: Yazar ve eleştirmen.
    Bütün mutlu aileler birbirlerine benzerler, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.

          2 Mart 2015 Pazartesi

          YAŞAR KEMAL ...İlk okuduğum romanı İnce Memed'ti. " Kara, kuru, kavruk bir oğlandı" İnce Memed. Aşık olmuştum ona. Hatta sevgilisini için için kıskandığımı bile hatırlıyorum. Yaşar Kemal iyi bir romancı mı? Bence tartışmasız dünyanın en iyilerinden biri. Ancak " masal anası" ağzıyla yazıyor diye eleştirenler var onu. Fakat onu eleştirenler bile karakter yaratmadaki ustalığına laf edemiyorlar. Bu kadar kanlı canlı, gerçekliğine bizi bu kadar inandıran kahramanlar yaratan bir başka yazar tanımıyorum. etrafınıza iyi bakın bir sürü Taşbaş Efendi görürsünüz. Adları Sarıoğulları ya da Akyollu olmasa bile kan davaları hala sürmez mi aşiretler arasında. Hala Mustafa Beyler ya da Derviş Beyler kan davalarına kurban olmaya devam etmiyorlar mı? Hala Abdi Ağalar yok mu, garibanın onun elinden kurtulmak için İnce Memed beklediği.Kısacası onun kahramanları hep biz olduk. .....Betimlemeleri muhteşemdir.Hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan bir titizliği vardır onun. " Benim için yaprağın ağacın dalından kopup yere düşüşünü iki sayfada anlatıyor." diyorlarmış, deyip gülüyordu bir söyleşisinde. ..." Biz romantik olduktan sonra dağlar güzelleşti, " demiş Eugène Delacroix. Sen anlattıktan sonra da Çukurova güzelleşti büyük usta. Seni özleyeceğiz. Ayla Yeniçun

          25 Şubat 2015 Çarşamba

          ÜNLÜ YAZAR LEV TOLSTOY VE HAYATI - İlgililerin dikkatini çekebilecek bir konu bulmaya çalıştım ve bunda karar kıldım. Birçok internet sitesinden araştırma yaptım. Elimden geldiğince doğru bilgilere ulaşmaya çalıştım. Umarım severek okursunuz.


          İlgililerin dikkatini çekebilecek bir konu bulmaya çalıştım ve bunda karar kıldım. Birçok internet sitesinden araştırma yaptım. Elimden geldiğince doğru bilgilere ulaşmaya çalıştım. Umarım severek okursunuz.



          ÜNLÜ YAZAR LEV TOLSTOY VE HAYATI

          Lev Tolstoy; 28 Ağustos 1828'de Rusya'nın Tula şehrindeki Yasyana Polyana adlı, içinde yedi yüz köle çalıştırılan kocaman bir konakta dünyaya geldi. Rusya’nın en büyük ve en köklü ailelerinden biri olan Tolstoylar, aynı zamanda en zenginlerinden de idiler. Babası büyük Piyer, Osmanlı elçiliği vazifesinde bulunmuş mühim bir babanın çocuğuydu. Annesi, Bolkonski ailesinden bir prensesti. Tolstoy böyle bir zenginlik içinde hayata gözlerini açtı. Fakat annesini üç yaşında ve her şeyden çok sevdiği babasını dokuz yaşında kaybedince, onu da saran ölüm korkusu küçük yaşta kendisini perişan etti. Bu üzücü olaydan sonra Tolstoy'u akrabaları olan iki kadın büyüttü. İkisi de son derece iyi kalpli, dindar ve candandılar. Onların yanında biraz olsun mutluluğu ve huzuru tatmıştı.

          Tolstoy tüm hayatı boyunca hep başkalarını düşünen bir kişi olmuştu. Daha küçücük çocuk iken kendisini birazcık mutlu hissetti mi, hemen mutlu olmayan insanları hatırlar, ağlamaya başlardı. Atının boynuna sarılır, canını acıttığı için ondan özür dilerdi. Bazı hikâyeler uydurur, kendi hikâyelerine kendi ağlardı. Aynı zamanda öğrencilik hayatı boyunca da çok zeki ve çalışkan bir öğrenci olmuştu. Fransızcasını ilerletmeye çalışmış, Voltaire'i ve J.J. Rousseau’yu çok okumuş ve iki yazarın da büyük etkisinde kalmıştı.

          Çocukluk devri böyle geçerken, 1843’de Darülfünun’un  Şark Lisanları Fakültesi’ne gidiyordu. Doğu dillerine büyük ilgi duymaktaydı. Bunun için önce Arap ve Türk dilleri bölümünü seçti. Sonra dil bölümünü bırakıp hukukta okumayı kendisine daha uygun buldu. Fakat o artık çocukluk günlerindeki dindar Tolstoy değildi. Henüz 17 yaşındayken kiliseye inanmıyordu. Bunun yanında gönülden inandığı bir şey vardı ki, bu da manevi mükemmelleşmeydi. Kendisini ruhen güzelleştirmek için büyük çaba harcıyordu.

          1847’de üniversiteden ayrılıp tekrar baba ocağına, Yasyana Polyana’ya döndü. 1851 senesine kadar orada kaldı. Böylece halkla yakın bir ilişki içine girdi. Fakirlere yardımda bulunmak, iyilik etmek için çalışıyordu. Fakat bu işlerin de kendisini tatmin etmemesi ve aradığı mutluluğu burada da bulamaması onu yeni bir yola girmesine sebep oldu. Bu yol askerlikti. 23 yaşındayken Kafkasya bölgesine gidip orduya girdi. Kafkas Dağları’nda biraz kendisine geldi. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. Bu hikayeler: Sivastopol, Hatıralar, Kazaklar ve İstila idi. Sonra askerliği de bıraktı. Kendi içindeki arayış ve savaşı devam etmekteydi. Bu sırada en sevdiği kardeşi Nikola, kollarında can verdi. Bunun üzerine yok olma duygusu tekrardan sarmış ve inançlarını zayıflatmıştı.

          23 Eylül 1862’de Tolstoy artık evlenmişti. Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi. Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten on iki çocukları oldu; bu çocuklardan beşi öldü. Eserlerinden en kuvvetli olan iki romanı Savaş ve Barış ile Anna Karenina'yı bu dönemde yazdı. Hatta "Savaş ve Barış"ın düzeltmelerini 12 kez yapıp yazmıştı. Karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. Kroyçer Sonat, Efendi ile Uşak, Karanlıkların Gücü, İman Nedir, İnciler, Kilise ve Devlet, İtiraflarım bu yılların ürünleriydi.

          Hayatının son yılında evini ve karısını bırakıp köylüler arasına karışıp kaybolmak için bindiği trende rahatsızlandı. Bir hafta sonra da 20 Kasım 1910 yılında, 82 yaşındayken hayatını kaybetti.

          LEV TOLSTOY’UN ESERLERİ

          Tolstoy birçok alanda eser vermiştir. Tam anlamıyla hayatını yazmaya adamıştır. Buradaki eserlerin dışında, ölümünden sonra da Tolstoy hakkında eserler verilmiştir.

          ROMANLAR

          Çocukluk
          İlk Gençlik 
          Gençlik
          Sivastopol Hikayeleri
          Kazaklar
          Savaş ve Barış
          Anna Karenina
          Kroyçer Sonat
          Diriliş 
          Hacı Murat 
          Serj Baba

          OYUNLAR

          Karanlığın Gücü (dram) 
          Aydınlanmanın Meyveleri (komedi) 
          Ceset (tamamlanmamış dram) 

          HİKAYE VE SKEÇLER

          Toprak Ağasının Sabahı
          Baskın
          Ormanın Kesimi
          İki Süvari Subayı
          Bir Karşılaşma 
          Tipi
          Üç Ölüm
          Aile Saadeti
          Caucasus Mahkumu
          Holstomer 
          İnsanlar Arasında Boş Bir Konuşma
          Usta ve Çırak 
          Köyde Şarkı Söylemek 
          Köyde Dört Gün
          Yanlış Kupon
          Oyun'dan Sonra 


          OTOBİYOGRAFİ

          İlk hatıralar
          İtiraflarım
          Sevginin Talebi (günlüğünden)

          EĞİTİM

          Popüler Eğitim
          Eğitim ve Öğretim Programları ve Danışmanlığın Tanımı
          Bir Okuma Kitabı 
          Popüler Öğretim
          Yeni Bir Okuma Kitabı

          DİN VE AHLAK  

          Doğmatik Teolojinin Eleştirisi
          İncil'in Kısa Bir İzahı
          Neye Güveniyorum?
          Hayat
          Sevgi Tanrısı ve Komşunun Biri
          İnsanlar Niçin Sarhoş Olurlar?
          Tanrı'nın Hükümdarlığı Kendi İçimizdedir
          Sebep ve Din
          Din ve Erdem
          Hıristiyanlık ve Vatanseverlik
          Kutsal Kitab'ı Nasıl Okumalıyız?
          Kilise'nin Aldatmacası
          Öldürmeyeceksin
          Dinde Hoşgörü
          Din Nedir?
          Ortadoks Rahiplerine
          Bilgeleri Düşünceleri
          Tek İhtiyacımız
          Büyük Günah
          Adam Öldürme!
          Birbirinizi Sevin
          Gençliğin Savunması
          Tek Emir
          Her Gün İçin

          SANAT VE EDEBİYAT

          Sanat Nedir?
          Sanat ve Sanatsal Olmayan
          Shakespeare ve Drama
          Orloff'un Albümü
          Amiel
          Guy de Maupassant Hikayelerinin Serbest Çevirileri

          HALK İÇİN KISA ÖĞRETİCİ HİKAYE VE MEKTUPLAR

          İnsan Neyle Yaşar
          Sevgi Nerdeyse Tanrı da Ordadır
          İki Yaşlı Adam
          İhmal Edilen Bir Ateş Evi Yok Eder
          Bir İnsana Fazla Mülkiyet Gerekir mi? 
          Tanrı'nın Oğlu
          Pişman Günahkâr
          Aptal İvan
          Boş Davul
          Işıkla Birlikte Işıkta Yürümek
          Esarheddon 
          Üç Soru
          Cehenneme Dönüş
          Çalışmak, Ölmek ve Hastalanmak 
          Bir Dua
          Meyveler
          Niçin?
          İlahiyatçı ve İnsan
          Bir Köylüye Bilimsel Bir Mektup

          SOSYAL VE SİYASİ DENEMELER




          Moskova'nın Nüfus Sayımı
          O Halde Ne Yapmalıyız?
          Kadınlar
          El Emeği
          Zihinsel Hareketlilik ve El Emeği
          Kültür Şöleni
          Bir Devrimci'ye Mektup
          Utandır!
          Vatanseverlik ve Barış
          Liberallere
          Bakanlara
          Sonun Başlangıcı
          Terfi Ettirilmemiş Bir Görevliye Mektup
          İki Savaş
          Suçlu Kim?
          Zamanımızın Köleliği
          Vatanseverlik ve Hükümet
          Gerçekten Zorunlumu?
          Çar'a ve Yardakçılarına 
          Çağın Yaklaşan Sonu
          Askerlik Hatıraları
          Memurluk Hatıraları
          İşçi Sınıfına
          Politikacılara
          Sosyal Reformlara
          Pietro Mazzini'ye Mektup 
          Kendinizi Hatırlayın
          Rus Devrimi
          Büyük Bir Adaletsizlik
          Rusya'da Sosyal Hareket
          Çağın Sonu
          Halkın Savunması
          Askerlik Hizmeti
          Rus Devrimi'nin Anlamı 
          Hükümetin, Devrimcilerin ve Halkın Bir Savunması
          Sessiz Olamam
          Molochnikoff'un Tutuklanmasıyla İlgili
          Kaçınılmaz Devrim
          Stockholm Barış Konferansı'na Bir Adres


                                         



          TOLSTOY'UN TECRÜBELERİ ÜZERİNE SÖYLEDİĞİ SÖZLER




          Evliliğe kutsallık veren, aşktır.

          Güzel olan sevgili değildir, sevgili olan güzeldir.

          Her şey beklemesini bilen kişiye kendiliğinden gelir.

          Kadın, erkeği kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar.

          Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir.

          Kadının sakladığı biricik sır, yaşıdır.

          Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.

          Mutluluğu ihtiraslarda değil kendi yüreğinizde arayın. Mutluluğun kaynağı dışımızda değil içimizdedir.

          Müzik duygunun kısaltılmış halidir.

          Sadelik, iyilik ve doğruluk olmayan yerde büyüklük yoktur.


          Biz hem kurtların doymasını, hem de koyunların sağ kalmasını istiyoruz.

          Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için, güneşin doğduğunu sanırlar.

          Başkaları için kendinizi unutun o zaman sizi de hatırlayacaklardır.

          İnsanlar çok değişti; dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşi de yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın.

          Kıskançlık, insanı alçatan ve küçülten bir duygudur.

          Hayat bizi resmen dört işlemle sınar; gerçeklerle çarpar, ayrılıklarla böler, insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der.

          Hayatta unutamayacağımız en büyük pişmanlık, pişman olurum diye yapmadıklarımızdır.

          Ümit, uyanık insanın rüyasıdır.

          Bir insanı bulunduğu mevkiyle değil, göz koyduğu mevkiyle ölçmek gerekir.

          Bir yazarın içinde daima iki kişi olmalıdır: Yazar ve eleştirmen.

          Bütün mutlu aileler birbirlerine benzerler, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
           
           


          20 Ocak 2015 Salı

          Bu Ay Kitaplardan Uyarlanan Filmler - itaplar sinema filmlerine uyarlanıyor. Bizim de haliyle karmaşık duygularımız oluyor. Bazen, sevdiğimiz bir roman sinema filmine uyarlandığında, karakterlere gerçek hayattan karakterler ve kişilikler verildiği zaman hoşumuza gidiyor.

            Kitaplar sinema filmlerine uyarlanıyor. Bizim de haliyle karmaşık duygularımız oluyor. Bazen, sevdiğimiz bir roman sinema filmine uyarlandığında, karakterlere gerçek hayattan karakterler ve kişilikler verildiği zaman hoşumuza gidiyor. Fakat bazen de, oyuncu seçiminde bizim hayallerimizde yatan oyuncular yer almadığında ya da karakterler kitaba göre değil de, senaryoya göre gelişim gösterdiğinde suratımız ekşiyor. En kötüsü de, bazı filmler uyarlandığı kitaptan alakasız bir sonla bitiyor.Ama hala içimizde en sevdiğimiz kitapların en sevdiğimiz filmlere dönüşme umudunu taşıyoruz. Eğer siz de ilk önce kitabı okuyup daha sonra filmi izlemeyi sevenlerdenseniz bu ayın romandan uyarlanan filmlerine bakmalısınız.

          1. Still Alice - Lisa Genova


          Still Alice - Lisa Genova
          Oyuncular: Julianne Moore, Alec Baldwin, Kristen Stewart, Kate Bosworth
          Vizyon Tarihi: 16 Ocak 2015
          Hem yürek parçalayan hem de ilham veren öyküsüyle Still Alice, üç çocuk annesi, Harvard'da başarılı bir profesör olan Alice Howland'in Alzheimer başlangıcı tanımıyla başlayan hayatının öyküsünü anlatmaktadır. Hastalığın safhaları ilerledikçe, Alice'in verdiği yaşam mücadelesi de artmaktadır. 


          2. A Bear Called Paddington - Michael Bond

          A Bear Called Paddington - Michael Bond
          Oyuncular: Nicole Kidman, Hugh Bonneville, Sally Hawkins, Julie Walters
          Vizyon Tarihi: 16 Ocak 2015
           Film, Londra tren istasyonunda genç bir İngiliz çocukla arkadaş olan bir Peru ayısının hayatını anlatıyor.  
          Not: Filmin ismi Paddington olacak.


          3. American Sniper - Chris Kyle

          American Sniper - Chris Kyle
          Oyuncular: Bradley Cooper, Sienna Miller, Luke Grimes
          Vizyon Tarihi: 16 Ocak 2015
          Eğer biyografik filmleri ya da güçlü askeri hikayeleri seviyorsanız, bu kitap tam size göre. Amerikan askeri tarihinde 150 ölümle rekoru elinde tutan keskin nişancı SEAL komutanı Chris Kyle'ın otobiyografik yaşam öyküsünü anlatıyor. 

          17 Ocak 2015 Cumartesi

          9. SINIFLARIN EVP KAPSAMINDAKİ KOMPOZİSYONLARI



          ADEM BULUÇ 


           GÜN OLUR ASRA BEDEL’İN DEĞERLENDİRMESİ

          Akıcı bir üsluba sahip olan Aytmatov, olayları adeta bir zincir halkası gibi ardı ardına bağlayarak akan bir su gibi anlatmıştır. Dili son derece sade ve açıktır. Bu nedenle okuyucu, onun eserlerini eline aldığında, kitabın kalınlığına bakmadan, kitabı elinden bırakmak istememektedir. Bir an önce eseri bitirip sonuca ulaşmak istemektedir.Buda kitabın ne kadar etkileyici olduğunu göstermektedir.
          Kitaptaki olaylar genelde küçük kasaba hayatını anlatmakta ve karakter’ler çok gerçekçi durmaktadır. Ancak kitapta geçen uzay üssü ile ilgili bölümler romana biraz bilim kurgu havası katmaktadır ve bundan dolayı kitap daha da ilgi çekmektedir.
          Kitabın başlığı gün olur asra bedel yerine gün olur ömre bedel olabilirdi bence.Daha farklı başlıklar da olabilirdi.
          Bu kitaptaki Yedigey gerçektende karekter olarak çok iyi bir insan.Günümüze boyle insanların olması lazım. 
          Gerçekten de kitap çok güzel olmuş.Cengiz Aytmatov’a teşekkür etmek lazım.Bu kitapta insan ders çıkartmalı bence.Çünkü günümüzle hemen hemen aynı ve Dünyamızı nasıl güzelleştirmemiz için bilgiler var.Mesela herkes Yedigey gibi olsa hayatımız sorunsuz geçer.
          Aytmatov, romanında ,geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok güzel bir teknik uygulamıştır. Kesinlikle okunması gereken, insanı içine çeken hoş bir üslupa sahip aytmatov romanı.
          Romanda adı geçen herkesin eşit roman kahramanı olduğu güzel kitap . Bozkırda yaşanan hayat ve uzay istasyonunda gelişen olaylar çok güzel birleştirilmiştir. Bazı yerlerde gözlerin dolmasına sebep olur ve özellikle vefa nedir` in tanımı güzel anlatılmıştır. Ancak yedigey karakterini sorgulamadan da yapamaz insan.
          Kesinlikle okunması gereken bir kitap. mankurtlaşmanın hazin hikâyesi... Yüzlerce sene Sovyet zulmünden sonra dinlerini bile unutan bir avuç insancık... Bozkırların özeği sarı özekte geçen sımsıcak bir insan öyküsü...

          ARDA COŞKUN 

          Cengiz Aytmatov Gün Olur Asra Bedel adlı kitabın da; Eşitlik ,adalete güven ve kimsenin kimseden üstün olmadığını anlatmak istemiştir.Aytmatov eski dönemlerdeki zorlukların daha fazla olduğunu günümüzde ise bu zorlukların kolaylaşmış olduklarını ,akıcı ,sade ve yalın bir dille okuyucuyu yormadan ve sürükleyici bir anlatımla kaleme almıştır.
          Cengiz Aytmatov kitabın okuyucu tarafından daha iyi anlasilabilmesi için,kitabın konusuna odaklanmış ve konuya yaklaşımı gayet mükemmel ve anlaşılır.
          Aytmatov kitabında olayları birbirine bağlayarak anlatmış.Anlatım dili gayet açık ve sade,buda okuyucunun kitabi elinden bırakmak istememesini sağlamıştır.
          Aytmatov hayatın zorluklarına göğüs geren ve kimsenin yaşamak istemediği çorak ve verimsiz arazilerde calisan Kırgız insanın yaşamını anlatırken,Kırgız geleneklerinin yaşam biçimlerini hayat tarzlarini,ve ülkenin coğrafi özelliklerini en güzel bir biçimde anlatmıştır.
          Yazar Cengiz Aytmatov mücadelenin ve insanın kendine güveninin ne kadar değerli oldugunu iktidarin baskısının ekonomik ve kültürel yozlaşma yaptırmak istesede ,insanın umudunun ve çabasının ve ADALET isteyen bir insanın mucadelesinin basarilarini gostermistir.
          Baskı zulum ve esarete karşı umudun gücünü ve direnenlerin kazanacağını anlatıyor..Romanın kahramanı Yedigey Cangeldin'in cepheden döndükten sonraki yaşamını bütünlük içinde anlatır.Aşklar, efsaneler anlatilirken bence günümüz dünyasini anlatmıştır. Bu günde dünyamızda insanlarımızı çeşitli yalanlarla beyinlerini yıkayarak bir zulüm ve kaos ortamı yaratılmak istenilmektedir.



          BARAN RÜZGAR

          ''Öldürmeyen acı güçlendirir.'' Friedrich Nietzche'nin ünlü sözüdür.Hatta Nazi komutanlarının bu sözü askerlere devamlı söylediği rivayeti de vardır. Bu kitapta da İşlenen konu
          budur.Yazarın hayat karşısında karşılaştığı zorluklar ona yılmamayı öğretmiştir.Bu söz çoğu insan tarafından saçma bulunsa da bence çok yerinde bir sözdür.Şüphesiz ki
          insanların hayat karşısında karşılaştıkları sorunlar ve zorluklar onları bir nebzede olsa güçlendirmiştir.Ve hayatta daha dayanıklı bir birey olmasını sağlamıştır.Peyami Safa
          romanında birinci tekil şahıs anlatım kullanmıştır.Romanın bir diğer özelliği ise ''otobiyografik roman'' olmasıdır.Kitabın konusu :
          Yoksul ve dizinden ciddi rahatsız 15 yaşında bir çocuğun kendisinden 4 yaş büyük bir kıza aşık olması ama beraberliğe dönüşemeyen bu aşkın verdiği sıkıntıdan dolayı
          dizindeki rahatsızlığın artması romanın konusunu oluşturur.Okuyucu romandaki diğer şahısları ve yaşanan olayları anlatıcı konumundaki hasta çocuğun zihninden kısıtlı
          bir bakış açısıyla takip eder.Peyami Safa kitabını zor ama bir o kadar güzel yorumlamış kısıtlı ve net cümleler kurarak kitabı oluşturmuş.Kitabın ana fikri ise:
          ''Bize söylenen öğütleri düşünmeli ve o öğütleri dikkate alarak hareket etmeliyiz hayallerimizin getirdiği mutluluğa fazla kapılmamalıyız aksi takdirde kaybeden kendimiz oluruz.''
          Kitapta bahsi geçen şahıslar ise :
          Hasta Çocuk: Dizinde ciddi bir rahatsızlığı olan yoksul ve hayalleri peşinde koşan hayalci birisi
          Nuhzet : Oldukça hareketli olan yaşam dolu ve iyi bir insan
          Paşa: Nuzhetin babası iyi niyetli yardım sever ve sözünü tutan birisi
          Yengesi :Kızının iyiliğini düşünen bir anne
          Doktor Ragıp: Bakımlı yakışıklı ve kültürlü bir doktor
          Operatör : İnsanlara faydalı olmaya çalışan bir insan
          Doktor Mithat: Hasta Çocuğun doktoru
          Yazarın İsmi : Peyami Safa
          Kitabın İsmi : Dokuzuncu Hariciye Koğuşu



          BERK GELENER
          Romanın baş kahramanı olan Yedigey, cepheden döndükten sonra kazak bozkırlarında küçük bir aktarma istasyonunda bir iş bulur. İstasyonda tanık olduğu olaylar, gerçekte bir siyasi rejimin çökmesinin nedenidir.
          Yedigey’in çok eski ve yakın arkadaşı olan Kazangap ölür. Onun için bir cenaze töreni düzenlerler. Bu törene Kazangap’ın şehirde oturan oğlu ve kızını da çağırırlar. Kazangap’ın cenazesini mezarına götürürken, Yedigey kendisinin ve milletinin geçmişini, bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün asra bedel bir gün olur. Sevdikleri kişinin cenazesini Naymanların kutsal mezarlığına götürdükleri zaman orada bir uzay üssünün kurulmuş olduğunu görürler ve cenazenin gömülmesine izin vermezler. Öte yandan Rus-Amerikan ortak araştırması sonunda kozmonotlar, uygarlık düzeyi çok yüksek bir gezegen keşfeder. Bu gezegende yaşayanlar dünyalılarla ilişki kurmak isterler. Fakat daha yüksek bir uygarlığı, daha iyi bir yönetimi kendileri için zararlı gören dünyalı yöneticiler bu isteği reddederler.
          3. Romanın ana fikri:
          Kitabın yazarı anlatımıyla insanları mankurt olmaktan kurtarma mesajını insanlara aktarıyor.
          4. Romandaki olayların ve şahısların değerlendirilmesi:
          Kitaptaki olaylar küçük bir kasabada geçiyor ve karakterler çok gerçekçidir. Ama kitapta geçen uzay üssü ile ilgili bölümler bence romanı basitleştirmektedir. Kişiler;
          Yedigey: Romanın baş kahramanıdır. Savaşmış geleneklerine bağlı önder bir kişiliği vardır.
          Ukubala: Kocasını seven artık yaşlılığı iyiden iyiye hisseden yardımsever bir kadındır.
          Kazangap: Yedigey’in yakın ve çok eski bir arkadaşıdır. Köye yerleşmesinde ve işi bulmasında büyük katkısı vardır.
          Adîlbay: Yedigey’in birlikte çalıştığı arkadaşlarından biridir. Huzurlu bir evi olan iyi niyetli bir kişidir.
          Sabitcan: Kazangap’ın oğludur. Küçük yaşlardan itiba­ren Sovyet yatılı okullarında okumuş, değerlere inanmayan, menfaatperest, acımasız, “mankurt” bir kişidir. Kendisini dev­letin üst düzey yöneticilerinden biri gibi gösteren, hayırsız bir evlattır.
          Ayzade: Kazangap’ın kızıdır. Sarhoş kocasından sürekli dayak yer.
          Ukubala: Yedigey’in sadık ve her derdi onunla payla­şan karışıdır.
          5. Roman hakkında şahsi görüşler:
          Bir rejimin baskısında yaşamaya çalışan ve kültürel değerlerini kaybetmeye yüz tutmuş bir köyde geleneklerine bağlı bir insanın çabalamasını görüyorum.




          BEYZA NUR

          Bütün o zor şartlara rağmen hayata tutunmaya çalışan insanlar günümüzde monoton geçmesinden sıkılanlar bence bu kitabi okumalı küçük şeylerle mutlu olabilmenin anlatıldığı bir kitap bence .Cengiz Aytmatov bu kitapla gerçeği yansıtmaya çalışmış. Kitabın en şöhretli bölümü mankurt efsanesi bölümüydü bence.Okumadan önce önyargıyla yaklaşmıştım ama öyle değilmiş gayet anlamlı ve güzel bir kitapmış.Geçmişini ve gelenek Göreneklerini unutanlar bu kitabı okumalarını tavsiye ediyorum.Başta çok sıkıcı geliyordu ama sonradan kitabi anlamaya başladım.Ama kısaca konusu yedigeyin dostuna olan sevgisi ,ailesine olan davranışları , aşkıdır.Çok etkileyici ve anlamlı bir kitaptı.Anlatmak istedikleri bakımından çok iyi bir kitap. Teşekkürler Ayben Hocam.



          SİNEM TAŞTAN Okuduğum “Gün olur asra bedel” romanının geçtiği ülkede insanlar arasında çok büyük ayrımlar vardı. Amerika ve Rusya’nın politikaları sonucu insanlar mağdur olmuşlar. İnsanların mezarlarının olduğu yere yani manevi olarak çok önemli bir yere tel çekilip orada bulunan mezarlar ve yakınları yok sayılmıştır ve üzerine şehir yapılması planlanmıştır. Bu geride kalan insanları çaresiz bırakmış ve onları çok üzmüştür. Ana Beyit mezarlığına gömülmeyi vasiyet eden Kazangap’ın isteğini yerine getirmeye çalışan Yedigey ne kadar uğraşsada arkadaşının bu isteğini yerine getirememiştir. Çünkü onlar sıradan bir köyün insanlarıdır. Ayrıcalıklı olmadıkları için de isteklerinin yetkililer için hiçbir önemi yoktur. Ve sonuç olarakta zaten Kazangap’ın isteği yerine gelmez ve onun sadık dostu olan Yedigey de bu uğurda yaşamını yitirir. Romanda “Mankurt” adı verilen ve çok ağır işkencelere uğramış insanlardan bahsediliyor. Bu kişiler insanlık dışı şekilde muamele görüyor. Sonuçta öz annesini bile tanımayacak hale getirilip kölesi olduğu kişiden gelen emirle de annesini öldürüyor. Eğer o ülkede adalet olsaydı ne mankurt denen köleler olur ne de insanların mezarlarının üzerine bir şehir kurulurdu. Tamamen insanların haklarını yok sayan ve arada sınıf ayrımı yapan adaletsiz bir şekilde insanlar yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Eğer bir toplumda tüm insanlar adalete inanır ve bu kurallara göre yaşarlarsa kimse kimseden daha fazla bir kazanım elde edemez eşit ve birbirlerine saygılı bir şekilde yaşarlar. Tıpkı romanda bahsedilen uzaylılar gibi…



          DOĞA ÖZTUTAR

          Cengiz Aytmatov, bu romanda Sovyet rejimindeki bozulmayı ve çöküşü anlatmaktadır. Yazar bu eserde insanlara 'İnsanları mankurt olmaktan kurtaralım' mesajı veriyor. Bu kitapta yazar amacını belirtiyor. Genel olarak, Cengiz Ayt­matov, mankurt efsanesi ışığında Rusya rejimi sırasında dini­ni, dilini, ailesini unutan bir nesli gözler önüne sermektedir. Yazar romanda sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar. Yedigey yani başkahraman, arkadaşına değer veren, dinini,soyunu, geleneklerini unutmayan ender kişilerden olarak, Kazangap, romanın başında ölen, Yedigey'in uzun yıllardır dostu olarak, Sabitcan Kazangap'ın hayırsız oğlu, Ayzade Kazangap'ın sarhoş kocasından dayak yiyen kızı, Adilbay Yedigeyin birlikte çalıştığı arkadaşlarından ve huzurlu bir evi olan biri, Ukubala ise Yedigey'in karısı olarak tanıtılıyor. Yazarın yorumları mantıklı ve tutarlı. İşlediği konuyu okuyucuya aktarırken uzayla ilgili ve Yedigey'le ilgili olaylara geçerken biraz bulanıklaştırmış. O kısımları biraz daha net ve anlaşılabilir olabilirdi. Yine de kitaptaki olayların sıralamaları ve anlatımları genel olarak güzel. Yazar konuyu anlamamıza yardımcı oldu. Aslında uzaylılar ve başka bir gezegende hayat olması bayağı saçma olmuş. Kitap bize güzel bir mesaj veriyor aslında. Mankurt olmaktan kurtarıyor bizi. Mankurt, geçmişini ve geleneklerini unutanlara deniyor. Bu yüzden kitabı okumalıyız.
          YAĞMUR GÖK 

          Bu romanda,sıradan bir yaşamdan,ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar. Gün Olur Asra Bedel diktatörlüğe karşı eleştirel bir bakış açısı getirir. Sistemin yozlaşmış hali üstü kapalı bir şekilde eleştirilir. Romanda geçen Orman Göğsü gezegeni aslında yazarın yaratmak istediği bir yaşayış biçimidir. Aytmatov,eserde "İnsanları mankurt olmaktan kurtaralım"mesajları vermektedir. Herkes adalete güvenmeli ve ondan yararlanmalıdır,hiç kimseye üstünlük tanınmamalıdır. Adalet,var olmanın temelidir. Yaşayan herkes bağımsız yargıya güvenmelidir. Varlığımızı sürdürmek istiyorsak adalete inanmak zorundayız. Adaletin temeli hak edene hak ettiğini vermektir. Eşitliği sağlamak kolaydır fakat yürütmek zordur. Bana göre eşitlik esasında adalet değildir. Adalet hakkı ve bireyi,eşitlik ise sadece kişiyi korur. Toplumsal eşitlik yani adalet bir şeyi oluşturma sürecine herkesi katabilmek ve sonra da herkesin hak ettiğine göre pay vermektir. Bu hem gerçek eşitlik hem de adalettir. Adalete duyulan güven insanları rahatlatır. Aksi durumda insanlar çıkmaza sürüklenir. Adalete güven azalıyorsa toplumda kopmalar başlar. Unutulmamalıdır ki,adalet bir gün herkese lazım olur. Hukuk kuralları herkese eşit uzaklıkta,objektif olmalıdır. Güvenilmeyen,halk tarından yargılanan adalet,adalet değildir.



          ELİF EZGİ BULUT 

          Kitapta Ana-Beyit mezarlığın isminin geldiği yerin bir anne ile oğlunun yaşantısıyla ilgilidir.Oğlunun savaşa gitmesiyle başlar.Kadının oğlu savaşa gider ve bir daha geri dönmez.Oradaki köylüler kadının oğlunu o civarda gördüğünü söylerler.Kadın oraya gider,oğlunu bulur ve sarılır.Oğlu tepki vermez.Bunun nedeni ise orada yaşayan toplumun Juan Juanlar adında millete sahip olmasıdır.Orada yapılan işkenceler sonucu oğlunun geçmişi unutmasıdır.Oradaki insanların hayvandan farkı yoktur.Hepsi orada esirdir.Mankurt , köledir.Orada güçlü olanlar güçsüz olanları ezmiştir , insanları adeta köle sınıfına sokmuşlardır.Adaletsizlik fazlasıyla söz konusudur.Suçsuz , masum insanlar kullanılmaktadır.Bu hiç de iç açıcı bir olay değildir.Bu tür olayların benzerlerinede günlük yaşantımızda sıklıkla rastlayabiliriz.Mesela insanlar evlerini geçindirmek için para kazanmak isterler , bir işte çalışmak isterler.Fakat bazı işverenler kendilerini onlardan üstün görerek bu insanlara hayvan muamelesi yapıp köle sınıfına koyarlar.İnsanlar bu durumdan hoşnut değillerdir ama seslerini çıkaramazlar çünkü çalışmaya ve paraya ihtiyaçları vardır ve artık onların esirleridir.Ayrıca hiçbir zaman emeklerinin karşılığını alamazlar.Halbuki adalete güvenip ondan yararlanmsını bilselerdi yaptıklarının karşılığını alır hayvan muamelesi görmezlerdi.
          Benim düşüncelerim ise kitap ile ilişkisinde anlatığım doğrultudadır.Yani hiçbir insan diğer insandan üstün , akıllı değildir.En başta insan , insan olduğu için değerli ve önemlidir.Fakat mankurt insanlar en başta adalete güvenip ondan yararlansalardı kimse üzülmezdi.Ayrıca herkes adalet karşısında eşittir.Sonuç ise bunu kimse değiştiremez.



          SEVDE ÖZDEMİR

          Okuduğum kitapta da anlaşıldığı gibi herkes eşittir . Herkes adalete güvenmeli adaletten yararlanmalıdır . Hiç kimse hiç kimseye üstünlük tanımamalıdır . Cengiz Aytmatov Gün Olur Asra Bedel kitabında bence şuan bize basit ve kolay gibi görünen herhangi bir şeyin aslında eskiden bir o kadar da zor ve önemli olduğunu anlatmaya çalışmış . Yani eski dönemlerde zorluklar çekilirken günümüzde bu zorluklar kolaylaşmış durumda . Cengiz Aytmatov kitabını gayet güzel yorumlamış . Mantıklı ve tutarlı cümleler kurarak kitabı tamamlamış . Bazı yerlerde işlediği konuyu bulanık bir hale getirse de sonucunda açıklığa kavuşturmuş . 
          Bence Cengiz Aytmatov konusuna odaklanabilmiş ve yazarın konuya olan yaklaşımı benim kitabı daha iyi anlamama yardımcı oldu . Kitap Cengiz Aytmatov tarafından iyi , anlaşılması kolay ve akıcı bir şekilde yazılmış .
          Cengiz Aytmatov , olayları adeta bir zincir halkası gibi ardı ardına bağlayarak anlatmış . Dili son derece sade ve açık . Bu nedenle ben kitabı okurken kitabın kalınlığını göz ardı etmeksizin kitabı elimden bırakmak istemedim . Bir an önce bitirip sonuca ulaşmak istedim . Yazar Gün Olur Asra Bedel kitabında Kırgız geleneklerini , yaşam biçimlerini , coğrafi güzelliklerini en güzel biçimde anlatmış . Uçsuz bucaksız bozkırları yalın , sade bir dille anlatmış . Hayat zorluklarına göğüs geren , kimselerin yaşamak istemediği , çorak , verimsiz arazilerde yaşamaya çalışan insanların yaşam mücadelelerini anlatmakta . Yazarın bu kitabını okurken bir rejimin baskısı altında yaşayan ve kültürel değerlerini kaybetmeye yüz tutmuş bir köyde geleneklerine ve göreneklerine bağlı bir insanın çabalarını gördüm . Adalet isteyen insanların başarılarını gördüm . Kitap esarete karşı bir mücadeleyi anlatmakta .




          GİZEM BUSE KAYA
          Kitaptada anlatıldığı gibi herkes ve herşey için herşey eşittir. Hiç kimse kimseye farklılık tanımamalıdır. Bütün herkes adelete güvenmelidir.Cengiz Aytmatov kitabında bize basit önemsiz, görünen şeylerin eskiden zor ve önemli olduğunu anlatmak istemiştir. Eskiden imkanlar daha az ve bi o kadar da zor dur. Günümüzdeki insanlara bunları öğretmiştir mesela empati kuranlar olmuştur bunların arasında eski günlerdeki insaların imkansızlığı ve günümüzün ne kadar gelişmiş olması gibi.



          KERİMCAN YAZGAN

          Kitap sürükleyici, heyecanlıdır ve az bölümlerde de olsa bilgi verici yerler vardır. Kitapta şimdi ki yılları değil de eski yıllar anlatılıyor. Eğer eski zamanlarda yaşanıp şimdi yaşanmayan olaylar merak ediliyorsa bu kitap o okuyucuya hitap etmektedir.
          Kitabın baskı kalitesi ve kapak tasarımı : Kitabın kapak tasarımı bence uygundur. Çünkü kitapta bulunan Yedigey ve Kazangap yakın arkadaştır, bu iki arkadaşta Boranlı istasyonun da çalışmaktadır. Baskı kalitesi olarak kitabın sayfaları solgun ve sarıya yakın değil. Bir sayfadan diğer sayfaya geçerken de sayfalar da yırtılma olayı yaşanmamaktadır.
          Kitapta karakterlerin ve yan karakterlerin yaptığı yanlışlar : Juan Juanların tutsak edilenleri mankurt ederek hayattan soğutması ve ölen adam Kazangap'ın oğlu Sabitcan'ın babasının cenazesinde saygısızlık davranması ve köylülere bilmişlik taslaması.
          Sonuç olarak Cengiz Aytmatov'a ait bu kitap okunamayacak kadar sıkıcı ve kötü değildir. Yani okunabilir tabi bu kişiden kişiye değişir.